İktidarın saldırılarının giderek azgınlaştığını belirten HDP Sözcüsü Günay, ‘Bunun önüne geçmenin tek yolu, ortak mücadeledir, birlikte hareket etmektir, anti-faşist bir mücadele bloğu yaratmaktır’ dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, dün İstanbul’da gerçekleştirdikleri Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası partilerinin İstanbul İl Örgütü binasında düzenlenen basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Günay’ın değindiği konuların satır başları şöyle:
Kürdün diline tahammül edilmiyor
Hepinizin yakından takip ettiği son dönemlerde Kürt halkına, diline, kültürüne, değerlerine, varlığına karşı gittikçe azgınlaşan ve sistematik hale gelen bir ırkçılıkla muhatap oluyoruz. Sakarya’da mevsimlik tarım işçilerine yapılan saldırının ardından Afyon’da Kürt inşaat işçisi ırkçı saldırı sonucu katledildi. Aynı anlayış Van’da Kürt dilini yasaklayarak Kürtçe tabelaları söktü. Kürdün diline tahammül edemeyen de varlığına saldıran da aynı zihniyetin ürünüdür. Bu ülkenin başına bela olmuş en büyük sorundan ırkçılıktan başlamak istiyorum. Evet, Türkiye’de ırkçılık örgütlü bir yapıdır ve devlet tarafından bu anlayış özenle korunuyor. İktidarlar değişir ama ırkçılık zehri değişmez. Yüzyıl boyunca dünyada rejimler değişti, iki dünya savaşı yaşandı, üçüncüsü yaşanıyor; AB, BM veya AİHM gibi yapılar kuruldu ama ırkçılık zihniyeti hala değişmedi. Türkiye’de ırkçılık kendini gizleme derdi ve kaygısı taşımıyor.
Türkiye’de cezasızlık sistemi
İşte bu rejimin adı faşizmdir, mayası da ırkçılıktır. Dünya Kovid belasıyla uğraşırken, bizler bu virüsten daha tehlikeli ve insanlığın zehirli ideolojisi olan ırkçılıkla uğraşıyoruz ona karşı mücadele veriyoruz. Ve ne yazık ki Türkiye’de cezasızlık sistemi ve devletin ırkçılığı koruyan, kollayan kodları değişmediği sürece ırkçılık yaşam şansı bulmaya devam edece ve hatta büyüyecektir. Bu yüzden 1915’te Ermeni Soykırımını 1938 Dersim Soykırımı izledi. Bu nedenle Roboski katliamını Cizre, Sur katliamları izledi. Bu nedenle Ceylan Önkol’un, Uğur Kaymaz’ın, Şerzan’ın, Medeni’nin katledilmesini daha önceki gün Afyon’da Özkan’ın katledilmesi izledi.
‘Apartheid rejimi’
Türkiye’de açık bir ‘Apartheid rejimi’ tesis ediliyor. İnsanlığımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Bunun önüne geçmenin yegane yolu ‘demokrasi bilinci’ ile antifaşist bir blok etrafında kenetlenmektir. Irkçı saldırıları yapanları iyi tanıyoruz, bunlar birkaç saldırgandan ibaret değildir. Eğer bu saldırıların arkasında kimin olduğu merak ediliyorsa, insanlık suçu olan ırkçılığı koruyan Valilik açıklamalarına, iktidar sözcülerinin söylemlerine, milliyetçi gazete manşetlerine, tekçiliği savunan yasalara, adaleti tanımayan ve saldırganları aklayan yargıya bakmak da yarar var. Bireylerin değil, toplumun zehirlenmesini arzulayan bir sistemi var eden devlet ve devletin şimdiki yürütücüleri AKP-MHP bloğu, bahsettiğimiz kötülükleri üreten temel kaynaklardandır.
‘Irkçılıkla mücadelemiz bitmeyecektir’
Bu ırkçı güruhları buradan uyarıyoruz, devletin ekmeğe muhtaç ettiği, yerinden yurdundan sürdüğü Kürt emekçiler sahipsiz ve yalnız değildir. Bu halk öyle bu ırkçı zihniyetlerle, saldırılarla özgürlük ve demokrasi taleplerinden geri adım atacak bir halk da değildir. Bu halk özgürlüğün şafağındadır ve her ne pahasına olursa olsun, bunu mutlaka elde edecektir. Irkçılıkla bu topraklarda mücadelemiz bitmeyecektir. Sadece tekil olaylara odaklanan bir mücadele değil, bu sistemi koruyan tüm iktidar ve devlet pratikleriyle hesaplaşmayı ve onlara karşı mücadeleyi yükseltmeyi sürdürmeyi görev biliyoruz, varlık sebebimiz sayıyoruz.
Örgütlü kadın mücadelesi
Her alanda direnişten zerre ödün vermeyen örgütlü kadın mücadelesi bu zehirli zihinlerin asla var olmasına müsaade etmeyecektir. Bu örgütlü kötülüğün ve ırkçılığın bir diğer önemli sonucu ise ne yazık ki yıkımlara, toplu ölümlere ve kıyımlara yol açan savaştır. AKP-MHP savaş bloğu özellikle 2015 sonrası milliyetçi politikalar ile Kürt halkını düşman ilan etti. Bu ırkçı politikalar ile kendisini var etmeye çalıştı. Şimdi herkesle savaş diliyle konuşuyorlar, bütün diplomatik ve uluslararası ilişkileri askeri ilişkilere dönüştü.
Savaşa dayalı dış politika
Suriye’de ve özellikle İdlip’te yeni bir savaş kapıdayken Ege ve Akdeniz hattında yeni bir cephe açmaya çalışılıyor. Kısacası, Erdoğan’ın ve kabinesinin attığı her adım, bu ülkeye ağır bir fatura olarak dönüyor. HDP olarak Meclis’te bu yanlış dış politikalar hakkında duruşumuzu net bir biçimde ortaya koymuştuk. Libya’da Trablus hükümeti ile yapılan deniz sınırı yetki anlaşmasına şerhimizi vermiştik. Askeri anlaşmalara ve tezkerelere karşı olası risklere karşı uyarılarımızı yapmıştık ve ne yazık ki bugün itibariyle bahsetmiş olduğumuz tüm riskler gerçekleşiyor. Türkiye AKP politikaları sonucu yalnızlaştı. AKP sayesinde AB ve ABD tarafından ciddi yaptırımlarla karşı karşıya. İktidarın savaş ve düşmanlık politikalarının bu ülkeye ve bölge haklarına hiçbir faydası yok, aksine çözümsüzlüğü ve yıkımı derinleştiriyor.
‘IŞİD artıklarıyla kol kola’
Şimdi dün Cumhurbaşkanı, bazı sorular sorarak güya kendi politikasını meşrulaştırmaya çalışıyor. ‘Türkiye Suriye’den çekilirse, Suriye bir anda huzura, özgürlüğe mi kavuşur? Libya’da darbeciler köşelerine mi çekilir?’ şeklinde bazı sorular yöneltmiş ve bunlara ‘evet’ diyecek kimsenin olmadığını iddia etmiş. Şimdi siz bırakın bu sorularla kafa bulandırmayı, önce Irak’ta, Suriye’de, Libya’da; başkalarının topraklarında, ülkelerinde ne işiniz olduğunu açıklayın. Siz önce IŞİD artıklarıyla kol kola girmenizin hesabını verin. Sorularınıza gelince, evet siz bu ülkelerden çıkarsanız bu ülkelere huzur ve özgürlük gelecek. Fransa’yı, ABD’yi uluslararası güçleri gerekçe yapmayın, hepiniz o ülkelerdeki yıkımların sebebisiniz; hepiniz kol kola girerek bu ülkelerden çıkın, halklar arası çatışmayı körüklemeyin, ateşe benzin dökmeyin.
Muhalefete eleştiri
Muhalefete çağrımız ‘milli menfaat’ lafını her duyduğunuzda gaza gelmeyin. Aynı hatayı milyon kez yapmayın, aynı oyuna milyon kez gelmeyin. Sanmayın ki toplum bu palavralara inanıyor. Ülkenin kaynakları da bitti, halkın gözyaşları da. Artık barışı konuşmalıyız. Barışa katkısı, geçmiş deneyimlerle sabit olan en önemli aktör Sayın Öcalan’dır. Barışın ihtimali belirdiğinde tüm toplumsal sorunların nasıl kolay konuşulur olduğunu, birbirimizi nasıl daha rahat anlayabildiğimizi Sayın Öcalan’ın da içinde olduğu süreçte deneyimledik. Barışın sağlanamadığı her günse bu ülkenin sorunları çığ gibi büyüdü, buna da hep beraber tanıklık ettik. Tam da bu yüzden Öcalan’ın barışa katkı sunmasının önündeki engellerin kaldırılması, İmralı’daki tecridin sonlanması belki de Kürtlerden çok Türklerin talebidir. Çözüm isteyen herkesin talebi olmalıdır.
Ülkede güvenlik var mı?
Rant çatışmasının göbeğinde yer alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, herkese karşı öylesine ölçüsüzleşmiş ki, en son tarafsız ve bağımsız olması gereken AYM’yi, AYM Başkanını tehdit etti. AYM’nin ‘Şehirlerarası karayollarında gösteri ve yürüyüş düzenlenemez’ hükmünü iptal etme kararına karşı AYM Başkanı Arslan’a neredeyse had bildirdi. Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım’ gibi tehditkar ifadeler kullandı. Ülkedeki insanların güvenliğinden sorumlu kişi, ülkede güvenliğin olmadığını itiraf ediyor. Aynı zamanda herkesi yarattıkları bu çürümüşlüğün parçası olmaya zorluyorlar.
‘Sokak ağzıyla tehdit’
Öncelikle TTB’yi tehdit eden bu zihniyet haddini bilmelidir. Siz kim oluyorsunuz da pandemi ile mücadelede birçok üyesini kaybetmiş bir meslek örgütünü böyle sokak kabadayısı ağzıyla tehdit ediyorsunuz. O insanlar canı pahasına salgınla mücadele ederken siz salgınla işbirliği halindesiniz. Sizin öfkeniz TTB’nin toplumun bildiği bir gerçeği dile getirmesinedir. Evet, açıkladığınız veriler yalandır, toplum sağlığı gibi bir derdiniz yoktur ve bunu sadece hekimler değil bütün ülke biliyor. Gerçeği söyleyenleri giyotine de gönderseniz gerçeği değiştiremezsiniz. Buradan söylüyoruz, TTB ve bu ülkenin hekimlerinin yanındayız, bu sokak kabadayılığına da eyvallah etmeyiz.
‘16 milyon yurttaş yoksulluk sınırında’
DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikasının yayımladığı açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarına göre 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı 2 bin 401 TL, yoksulluk sınırı ise 8 bin 304 TL olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’de 16 Milyon yurttaş yoksul, 18 milyon yurttaş ise yoksulluk sınırında yaşamaktadır. Yani 34 milyon yurttaşımız açlık tehdidi altındadır. İşte bu rakamların devasallığı tek başına ekonomi politikalarındaki acziyet ve yönetememe halini göstermektedir. TÜİK; son olarak 15 ve yukarı yaşlarda olan işsiz sayısını 4 Milyon 101 bin olarak açıkladı. Bu rakam yüzde 13,4 oranına tekabül ediyor. Ancak TÜİK’in adeta hokkabazlık marifetiyle hesaplama niteliği dışında, gerçek işsiz sayısının bugün 17 milyon civarındadır.
Ortak mücadele çağrısı
Herkes bütün bu saldırıların muhatabıdır. Saldırı da giderek azgınlaşmakta ve genişlemektedir. Bunun önüne geçmenin tek yolu, ortak mücadeledir, birlikte hareket etmektir, anti-faşist bir mücadele bloğu yaratmaktır. Bütün gelişmeler ve yaşananlar bunu bir görev olarak önümüze koymuştur. Bugünden tezi yok biz HDP olarak en geniş anti-faşist bloğu oluşturma mücadelesini başlatıyoruz. Bütün halkımızı bu gidişattan rahatsız olan herkesi de anti-faşist mücadele bloğu içerisinde yer almaya, demokratik bir ülke yaratma girişimine omuz vermeye çağırıyoruz. Kazanan mutlaka biz olacağız, halklarımız olacak, ezilenler ve emekçiler olacaktır.
ANKARA