Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açmasını değerlendiren Adana milletvekili Tülay Hatimoğulları: İki emperyalist gücün ayrı iki kanadının bir çatışması olduğunu okumak mümkün. Rusya’nın hükümete ve iktidara yakınlığı iyi biliniyor. Donbass’taki halkın bağımsızlık taleplerini desteklerken Rojava’daki Kürt halkının taleplerini desteklememe çifte standarttır. Dünya ülkelerinin bir çoğu aynı mantıkla davranıyor
Rusya, Ukrayna’nın başkenti Kiev başta olmak üzere bir çok kenti bombalarken, çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Rusya’ya yönelik ise ağır yaptırımlar gerçekleştirildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Tülay Hatimoğulları, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşı Jinnews’ten Dilan Babat’a değerlendirdi.
Emperyalist güçlerin kendi içerisinde savaşı başlattığını kaydeden Tülay Hatimoğulları, SSCB dağıldıktan sonra ayrılan ülkelere dikkat çekti.
Tülay Hatimoğulları, “ABD orada çeşitli adımlar attı ve yönetimlerini kendisi belirlemeye çalıştı. Rusya ekonomik, siyasal ve askeri olarak küresel ölçekte güçlenen bir ülke pozisyonunda. Aynı zamanda tek kutuplu dünyada özellikle 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra yükselen dünyada bunun liderliğini ABD üstlenmişti. Şimdi çok kutuplu bir dünyaya geçiş yaşandığını ve bir süredir bizler ifade ediyorduk. Çok kutuplu dünyada yükselen Çin ekonomisi, Çin ile birlikte Rusya’nın kurmuş olduğu ittifak yeni dillendirdikleri, ‘modern ipekyolu projesi’ hayata geçirilmek isteniliyor. Bu da ABD’nin şimdiye kadar yürüttüğü hegemonik alanından kaynaklı NATO’nun hegemonik alanı daraltılıyor” dedi.
‘İki emperyalist gücün savaşı’
Şubat ayının başında Çin lideri ile Rusya liderinin bir araya gelerek imzaladıkları bildiriye işaret eden Tülay Hatimoğulları, imzalanan bildirinin NATO’ya karşı yapılanma anlamı taşıdığını kaydetti. Tülay Hatimoğulları şöyle sürdürdü: “Rusya Ukrayna’ya bu bildiriden sonra savaş açtı. Böylelikle Rusya Çin’i arkasına aldı ve bu bildiri ‘modern ipekyolu projesinin de’ özünü ifade ediyor. Bildiride NATO’nun sınırlarının genişlemesinin engellenme maddesi var. Ukrayna’nın sınırlarını, NATO’nun sınırlarını genişletmek olarak görüp burada bir müdahale etme pozisyonu var. Bildirinin maddelerinden biri de ABD’nin füze alanlarına karşı ortak davranış deniliyor. Burada ‘füze alanları’ sadece ABD’de yok. Nükleer silahlar dünyada çok fazla artmaya başladı. O yüzden buradan baktığımız da bunun bir hegemonik savaş olduğunu hem bu bildiri ile 91’den şimdiye kadar yaşanmış olan süreci değerlendirdiğimiz de iki emperyalist gücün ayrı iki kanadının bir çatışması olduğunu okumak mümkün.”
Afganistan, Suriye, Libya ve yeni güç dizilişi
Benzer çatışmayı Afganistan’da gördüklerini ifade eden Tülay Hatimoğulları konuşmasına şöyle devam etti: “Afganistan’da sular hala durulmadı ve en sonda ABD orayı Taliban’a bıraktı. Afganistan da emperyalist güçlerin savaşıydı. Aynı biçimde bunu Suriye ve Libya’da da görüyoruz. Arap baharı başladı, bu Arap baharında halkların kendi haklarını tayin etme ve otoriter rejimlere karşı başlattıkları bir mücadele de var. Suriye ve Libya’ya baktığımız da vekalet savaşı yürütülüyor. Ukrayna’da yaşanılan savaşta aynı durum. 91’den itibaren yeni bir dünya düzeni kavramından söz ettik. Şimdi ise daha yeni bir dünya düzeni oluşuyor. Emperyalistlerin bu güç dizilişi ve kuşak yol projesi bunda belirleyici bir güç etmen olacaktır. Kuşak yol projesi ve 4 Şubat’ta imzalanan bildiriler, Ukrayna’daki bunların tamamı tarihsel bir dönemeç gibi de okunacaktır. Ama şunun değiştiğinin farkına varmalıyız; artık bildiğimiz yeni dünya düzeninin yerini daha yeni bir dünya düzenine bırakıyor. Yeni güç dizilişleri oluşuyor ve bu güç dizilişleri gerçekleşirken, bunu halklar nezdinde nasıl okuyacağımız çok önemli. Burada filler tepişirken, ezilen yine halklar oluyor. Ukrayna savaşını Afganistan, Suriye ve Libya savaşına benzettik ama orada insanların neler çektiğini biliyoruz. Yeniden insanlar aynı şeyi yaşıyor ve biz HDP olarak, hakların kendi kaderini tayin etme hakkını önemli buluyoruz. Bu savaşı üçüncü dünya savaşının yansımaları olarak okumamız gerekiyor.”
Rojava ile benzerlikler
Halkların nasıl yaşayacağına kendilerinin karar vermelerinin önemine vurgu yaparak, ‘Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı’ tezine vurgu yapan Tülay Hatimoğulları şunları dile getirdi:
“Bugün Lenin’in tezi bütün sosyalistlerin, devrimcilerin takip ettiği bir tezdir ve bütün halkları kapsamakta. Ne yazık ki emperyalist güçler kendi çıkarları çerçevesinde halklar kendi kaderini tayin eder mi etmez mi noktasında karar veriyorlar. Bugün Rusya’nın Suriye’deki etkinliği herkes tarafından bilinen bir durum. Rusya’nın hükümete ve iktidara yakınlığı iyi biliniyor. Rus halkının oluşturduğu Donbass’taki halkın bağımsızlık taleplerini desteklerken, Rojava’daki Kürt halkının taleplerini desteklememe çifte standarttır. Dünya ülkelerinin bir çoğu aynı mantıkla davranıyor. Özellikle devlet mantığı böyle işliyor. Kendisine yakın olduğu ve işine yarayacağını düşündüğü durumlarda o halkın özgürlüklerini önemsiyorlar. Rojava’da şu an da yaşanılan durum bu. Ukrayna krizi bir kez daha dünya kamuoyuna Rojava’da yaşanılanları hatırlatmış oldu. Donbass halkının talebiyle Rojava halkının talepleri arasında benzerlikler var. Rusya, ABD ve diğer güçlere; halklar kendi kaderini tayin etmelidir diyoruz. Rojava’nın somut talepleri var. Suriye’den sınırlarını ayırmayı talep etmiyor, ayrı bir ülke statüsü talep etmiyor. Talep ettiği şey; Suriye toprakları içerisinde kendi özerk alanını inşa etmek.”
‘Türkiye Rusya’dan ithal eden bir ülke pozisyonda’
Son olarak, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaştan Türkiye’nin de ekonomik olarak etkileneceğini dile getiren Tülay Hatimoğulları şunları ekledi: “Türkiye’nin turizminin önemli sektörü Rusya’dan. Türkiye narenciye ihracatında en fazla ihracat yaptığı ülkelerden biri de Rusya’dır. Daha önceki krizlerde bunun etkilerini gördük. AKP iktidarı uyguladığı neoliberal politikalar sonucunda tarımı adım adım bitirdi. Türkiye dünyada tarım üretimi bakımından ilk yediye giren bir ülke iken, şu an Rusya’dan ithal eden bir ülke pozisyona geldi. AKP’nin ülkeyi tarım konusunda dahi ihracat ettirecek bir ülke pozisyonunda ithal eden bir pozisyona sokmuş olması Türkiye’yi Rusya’ya bağımlı kıldı. Bir diğer konu ise Türkiye Rusya’dan S-400 aldı. NATO izin vermediği için de S-400’leri kullanmadı. Buradan bir etkilenme olacak ve Türkiye yine Ukrayna’ya SİHA sattı ve SİHA’ları Donbass’ta kullandılar. Türkiye bu SİHA satışlarına devam ederse Kafkas, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde büyük sıkıntılar yaşayacak. En kritik meselelerden birisi de Montrö Sözleşmesi’dir. Montrö Sözleşmesi’ni delmesi için Türkiye’yi zorlayabilirler. Türkiye Montrö Sözleşmesi’nin delinmesine müsaade ederse mevcut olan bu iktidar bu savaşın doğrudan ortağı olur. Avrasya hattı arasında gelgit yaşayan AKP iktidarının bu konuda ne yapacağına çok da güvenmiyoruz.”
ANKARA