Farklı kültürel ve etnik aidiyetlerinden soyunmuş, güçlü bir empati duygusuyla donanmış, akılcı yöntemlerle ilerleyen insanlar olarak özgür ve demokratik bir topluma dönüşeceğimizi düşünenlerdenim
Kerem Fırtına
Kekê, dedi moralsizce, “kültüralist çözümlerin” de terk edilmesi peki?
Ben hemen konuşamam kekê, dedim. Biraz düşünmek, düşüncelerin demlenmesine izin vermek lazım bence.
Ne kadar zamanda yazıldı bu metin, ne kadar düşünüldü, kaç görüşme yapıldı, bunlar için bir zaman geçti. Üzerine kafa yormak lazım.
Açıklamada kekêmi dertlendiren kısım üzerine düşündüm ben de.
Kültür, kültürlenme, kültüralizm…
Salt pozitif bir kavram gibi algıladığımı fark ettim. Hep zenginleştiren, çoğaltan…
Oysa kelime anlamı pek de öyle hissettirmedi; toplumların kendilerine özgü olan ve gelecek nesillere aktardıkları maddi veya manevi her şey. HER ŞEY. Yani toplumumuzda, kendimizde, ailemizde, mahallemizde, geleneğimizde eleştirdiğimiz, şikâyet ettiğimiz, alanımızı daraltan, kızdıran, engelleyen, baskılayan da ne varsa… HER ŞEY.
Her toplumun / topluluğun, bu bizim kültürümüz, deyip sahiplenerek aktardıkları…
Kültürlenme; bireylerin bu HER ŞEY’in gerekliliklerini, eleştirdiğimiz davranış normlarını, kısıtlayan ve zamanın gerisinde kalmaya mahkûm değer yargılarını öğrendiğimiz, benimsediğimiz bir süreç.
Biçimlendiren, sınırlandıran, yönlendiren HER ŞEY’in de nesilden nesile benimsetilmesi.
HİÇBİR ŞEY’in tek bir yanı olmadığına göre, sadece zenginliği çağrıştıran kültür kavramının da tek bir yüzü olamaz.
Farklılıkları, toplumların yaşama dair zenginlikleri diye çağrıştıran aydınlık yüzünün diğer yanı. Çatışmacı, yıkıcı milliyetçiliğin kullandığı karanlık yüzü. Etnik kimlikleri içe kapatıp birbirine düşman eden, siyasal alanda olması gereken ortak tartışmaların zeminini değiştirerek, kaydırarak bölen, insanlığın ortak birikimini, tarihini göz ardı ederek, mikro ölçeklerde yalıtarak aslında tek tipleştiren bir diğer yüzü.
Açıklamadan anladığım sadece ‘silahları bırakın’ çağrısı değil, dedim. Bu karanlık yüzün de altı çizilmiş. Kültüralist yöntemlerin tüketici milliyetçiliği besleyeceğini, içe kapatan, ayrıştıran zihniyetten kurtulamayacağını, bilerek ya da istemeyerek ama nihayetinde emperyal güçlerin böl-yönet politikalarına hizmet etmekten kaçamayacağına işaret edilmiş.
Tek çözüm alanı demokratik zemindir, demiş Abdullah Öcalan. Kimliklerin korunması, birbirinden farklı tüm kimliklere saygıyla yaklaşılması, sınıf mücadelesi dahil her alanda verilecek tüm mücadeleler için demokratik zemin, tek ve mutlak koşuldur; tek uzlaşma demokratik uzlaşma, tek kimlik de demokrat kimliğidir, demiş.
Düşündüm kekê; yorumum budur, dedim bugün. Tamamına dair değil elbet; kültüralist çözümlerin, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamayacağına dair.
Farklı kültürel ve etnik aidiyetlerinden soyunmuş, güçlü bir empati duygusuyla donanmış, akılcı yöntemlerle ilerleyen insanlar olarak özgür ve demokratik bir topluma dönüşeceğimizi düşünenlerdenim. Milliyetçiliğin insanları sadece ırksal olarak değil geleneksel kültürel farklılıklar açısından da istismar ettiği kanısındayım.
Yazsan ne iyi olur kekê, dedi, yazdım.