• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
24 Haziran 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Veysi Sarısözen

Barış ve demokrasi ‘fırsatı’

24 Haziran 2025 Salı - 00:00
Kategori: Veysi Sarısözen, Yazarlar
Halklar artık aldanmaz

Bu savaşta doğru tutum nedir? Bu yazıda kişisel görüşümü sizlerle paylaşacağım.

1.

Doğru tutum, savaşan taraflardan birinin yanında yer almak değildir. Savaşa karşı çıkmaktır. Çünkü bu savaş bölgesel hegemonya peşinde koşmanın sonucudur. Savaşan devletler, onları destekleyen devletler, dünyadaki bütün devletler, topu birden ya küresel çapta emperyalist ya da bölge çapında emperyalisttir. Bunların arasındaki savaş emperyalist ve bölgesel emperyalist savaştır.

İlkesel tutum, savaşa karşı barıştan yana olmaktır.

Ancak pasif barışçılık sloganları hiçbir işe yaramaz. Her ülkenin içinde, halkların kendi devletlerine ve egemenlerine karşı barış için mücadelesi esastır.

Şu anda hem İsrail’de, hem de İran’da şu ya da bu etkinlikte savaş karşıtı olan ve kendi devletlerindeki iktidara karşı, şu ya da bu yöntemle mücadele eden güçler biricik barış alternatifidir.

Gerek yayılmacı Siyonist iktidar ve gerekse yayılmacı İslamist iktidar, birbirleriyle savaşırken, her biri aynı zamanda ülkelerindeki barış yanlısı güçlerle de şu ya da bu yöntemle savaşmaktadır.

Devrimci tutum, her ülkedeki barış yanlısı halklarla eylemli dayanışmadır.

Tutulacak taraf savaş karşıtı muhalefettir.

2.

Böyle olmakla birlikte, şu anda rejiminden ve yayılmacı amaçlarından bağımsız olarak, hangi devletin barış talep ettiği, hangi devletin savaşı sonuna kadar sürdürmek niyetinde olduğu, halkların çıkarı bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda İsrail saldırgandır ve İran savunmadadır, barış masasına oturmaktan yanadır.

O nedenle devrimci tutum mücadelenin sivri ucunu İsrail’in saldırganlığına yöneltmeyi gerektirir. İsrail durdurulmalıdır.

Bu hedef dışında hiçbir devrimci, savaşan devletlerden birinin “zaferini” isteyemez.

3.

İsrail ve ABD İran’a karşı savaşı, İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek amacıyla meşrulaştırmaktadır. Savaş karşıtları bu iddianın demagojik bir bahane olduğunu bilmelidirler. Asıl amaçları İran’da NATO yanlısı bir rejim değişikliği yapmak ve bölgedeki güç dengesini rakip Rusya ve Çin aleyhine değiştirmektir.

Bununla birlikte devrimci bir parti ya da kişi, “saldırgan İsrail nükleer silaha sahip olduğuna göre, İran’ın da nükleer silah edinme hakkı vardır” diyemez. Böyle bir tutum, tüm devletler arasında nükleer silahlanma yarışına karşı mücadeleyi kökten baltalar. Bu da Erdoğan rejiminin “nükleer santrallardan atom bombasına sıçrama heveslerine” yardım etmek olur. Devrimci tutum, “nükleer silahların yasaklanması” amacıyla nükleer silahların “yayılmasına” karşı mücadeleyi zorunlu kılar.

İran devleti nükleer silah edinme programından vazgeçmelidir.

Kaldı ki, ekolojist bir devrimci, nükleer santrallere, sadece nükleer silah edinme hazırlığı olduğu için değil, doğaya düşman olmasından dolayı bu santrallara karşı çıkmalıdır.

Nükleer santrallar yasaklanmalıdır.

4.

İsrail ve ABD, İran’da rejim değişikliği hedefine yönelirken, onların İran’da demokratik, laik bir rejim niyetine sahip olmadığını bütün demokrasi ve laiklik yanlıları bilmelidir. ABD’nin elinde Şara benzeri bir Ayetullah olsa, rejimin yıkılmasından bir gün sonra o Ayetullah’ı devletin başına, aynı rejimi NATO’dan yana sürdürmek üzere geçirmekte ne İsrail ne de ABD tereddüt eder.

İran’da demokrasi halkların eseri olabilir. O nedenle saldırgan İsrail’le “ittifak” kurarak demokrasiye yürümek mümkün değildir.

Ama demokrasi “vatan savunması” adı altında İran rejimiyle “ittifak” kurarak da mümkün olamaz. Her yerde olduğu gibi, İran’da da demokrasiye giden yol “üçüncü yoldur.”

5.

Diyelim ki, iki haydut, bir insanı direğe bağlamış, onu soymak için kavga ediyor. O insan haydutlardan “kuvvetli” olanına göre “zayıf” olanın galip gelmesi için dua ederse mi kurtulur, yoksa haydutların kavgasını “fırsat” bilerek, bileklerindeki ipleri koparırsa mı kurtulma “fırsatını” kazanır?

Direğe bağlı insanın kan ter içindeki çabalamasını gören bir kişi koşup bu insana yardım etmek yerine, ona “fırsatçılık” yapma “zayıf haydutun kazanması” için dua et ya da “slogan at” derse siz o kişiye ne dersiniz?

Şu sırada solcu geçmişlerini bildiğimiz bazı devrimciler Kürt özgürlük hareketinin bu savaşta “fırsatçılık” yaptığını, İsrail’in saldırganlığından “istifadeyle” zincirlerinden kurtulmaya çalıştığını, bunun “devrimcilik” olmadığını, gittikçe militan bir ajitasyonla, tepeden tırnağa milliyetçi bir kamuoyuna pompalıyorlar. Apocuları İsrail’in “işbirlikçisi” diyerek karalıyorlar.

Tıpkı Menşevikler gibi. Alman Kayzer’le, Rus Çarı’nın savaştığı bir sırada, “fırsattan” yararlanarak Alman zırhlı treniyle sürgünden Petrograd’a ayak basan Lenin’i, Menşevikler ve Kerenskiler “Alman casusu” ilan etmişlerdi.

Paris komünü Fransa-Prusya savaşının yarattığı “fırsat” sayesinde 70 gün yaşadı. Rojava devrimi DAİŞ’le İsrail’in güvenliği için harekete geçen ABD arasındaki savaşın yarattığı “fırsatın” devrimci amaçla kullanılmasıyla gerçekleşti.

Bütün sömürgeler iki düşman sömürgecinin arasındaki savaş ve çelişkilerin yarattığı “fırsat” sayesinde bağımsızlığına kavuştu.

Kürdistan dünya haritasında küçük bir bölgedir. Ortadoğu’da dört tarafı güçlü devletlerle kuşatılmıştır. Kürtlerin devleti, merkezi orduları yoktur. Tarih boyunca Allah’tan kendilerine “kurtuluş fırsatı” yaratması için dua ettiler. Çünkü bu kuvvetler karşısında kurtuluşları mucizevi bir “fırsata” bağlıydı. Yüzlerce yıl savaştılar, ama kurtuluş “fırsatı” bulamadılar. Hepsi birbirine düşman, ama Kürtlere “fırsat” vermemekte “müttefik” bu devletlerden birine karşı “kurtuluş fırsatı” çıktığında, bundan yararlanmayıp da ne yapacaklardı?

Fırsat kelimesinden türetilmiş “fırsatçı” kelimesinin kötü çağrışımından yararlanmak ucuz bir kurnazlıktır. Açın anadiliniz Türkçe’nin resmi sözlüğünü “fırsatın” ne olduğunu öğrenin. Şöyle deniyor: “Bir şeyin yapılmasına uygun düşen zaman, durum veya koşul; değerlendirilmesi gereken durum, olanak, zaman.”

Kürtler şimdi ne yapacak? Sömürge zincirlerinden kurtulmak için ortaya çıkan uygun zamanı, durumu ve olanağı değerlendirmeyip, bağlı olduğu direkte, iki hayduttan kuvvetli olana karşı, sizin gibi “slogan” mı atacak? Zayıfın kuvvetlenip zafer kazanmasından sonra zincirlerini daha da kuvvetlendirmesini mi bekleyecek?

6.

“Fırsatçı” diye küfür edilen Kürt halkının mücadelesindeki aktüel duruma bakalım.

Öcalan Türk devletinin neredeyse çöküş aşamasına geldiği bir zamanda “fırsattan” yararlanma adına ucuz bir devrimcilik yerine, savaşın hem Kürt halkı ve hem de Türk halkı için yarattığı büyük tehlikelere karşı devletle “demokratik uzlaşmanın” yolunu açan tarihi bir rol oynuyor. AB aday üyesi Türkiye’nin demokratikleşme “fırsatından” yararlanmaya çalışıyor.

Ama Kürt özgürlük hareketini “fırsatçılıkla” suçlayan ulusalcı “devrimciler” Öcalan’ı “neden fırsatçılık yapmadığı, devleti çöktürme fırsatı varken, neden ona ‘son bir şans’ tanıdığı” için karalıyor. PJAK’ı İslami diktatörlüğe karşı, hiçbir kanıtı olmadan İsrail’le işbirliği yaparak “fırsatçılıkla” suçlayanlar, tek adam diktatörlüğüne karşı Apo’yu “fırsattan yararlanmadığı” için suçluyor.

Bu çelişkinin anlamı çok açık: Bu kişiler Kürt halkını Üçüncü Dünya Savaşı’nda iki hegemonyacı kamptan birinin “aleti” olmaya çağırıyorlar.

ABD müttefiki Türk devletiyle savaşa, Rusya-Çin müttefiki İran devletini desteklemeye teşvik ediyorlar. “Biz Avrasyacıyız, savaşacak gücümüz yok, bizim adımıza savaş” çağrısıdır bu.

Oysa Apocu hareketin bütün bileşenleri ne Türk devletine, ne İran devletine, ne Suriye devletine, ne de Irak ve Güney Kürdistan’a karşı savaş istemiyor. PKK savaşa son vermiş, hatta örgütünü feshetmiştir. Rojhilat’ta PJAK Hamas-İsrail savaşına rağmen, bugüne kadar İran devletiyle savaşı durdurmuş, “ateşkes” ilanını hala sürdürmektedir. Rojava’da PYD bugüne kadar Suriye devletiyle savaşmamış, şu anda bu devletle barışçı müzakere halindedir. Başur’da Apocular ne Irak devletine, ne de Federe Kürdistan bölgesine karşı savaş açmıştır.

Böyle olduğu halde adı sayılan devletler, birbirleriyle rekabet ederken, hepsi birden Kürt halkının haklarına karşı şu anda bile her türlü yöntemlerle saldırmaktadır.

Devrimci tutum, Üçüncü Dünya Savaşı sürecinde, bütün parçalardaki Kürt halkını, tüm devletlere karşı kayıtsız şartsız desteklemeyi gerektirmektedir.

Devletlerin birbirleriyle savaşırken, binbir savaş ittifakları kurduğu bu şartlarda, tüm devrimciler, Kürt özgürlük hareketinin de, “Kürt halkının hayati çıkarlarına düşman olanlara karşı, Kürt halkının hayati çıkarlarını, kendi hegemonyacı çıkarları için taktik nedenlerle destekleyenlerle, geçici olarak birlikte hareket etme hakkını” tanımalıdır.

Bu hakkı Kürtlere çok gören bu devrimciler Stalin’in Hitlerle İngiliz emperyalizmine karşı “saldırmazlık anlaşması” yapmasını hatırlamalıdırlar.

Bir de şunu hatırlamalıdırlar: İsrail, İran ya da ABD ve Rusya TV kanallarında kendilerine karşı slogan atanları ne döver ne de kazanmaya kalkar. Attıkları sloganlar da ne İsrail’de, ne de İran’da “baş yarar.” Oysa Kürt halkı hepsinin kuşatması ve hedefi altındadır. Varlık-yokluk savaşı vermektedir. Slogan devrimciliği yapmayacak kadar tecrübelidir. Son çare olarak şu ya da bu devlet güçleriyle savaşmak zorunda kalırsa neler yapacağına tarih şahit olmuştur.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Ortadoğu’da kadın özgürlüğü

Sonraki Haber

Toplumun inci taneleri: Komün

Sonraki Haber
Toplumun inci taneleri: Komün

Toplumun inci taneleri: Komün

SON HABERLER

Amed’deki uyuşturucuya karşı nöbet eylemi Koşuyolu’nda son buldu

Amed’deki uyuşturucuya karşı nöbet eylemi Koşuyolu’nda son buldu

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

6 dokunulmazlık dosyası Meclis’e gönderildi

Meclis’teki ‘komisyon’ gündemli toplantı sona erdi

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

Sosyalist partilerden Ortadoğu’daki savaşa tepki

Sosyalist partilerden Ortadoğu’daki savaşa tepki

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

Darıca Belediyesi’nde bir zabıta yaşamına son verdi

Darıca Belediyesi’nde bir zabıta yaşamına son verdi

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

Tüm Bel-Sen’den TİS çağrısı: Tek yol emekçilerin mücadelesi

Tüm Bel-Sen’den TİS çağrısı: Tek yol emekçilerin mücadelesi

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

Numan Kurtulmuş, eski Meclis başkanlarıyla görüştü

Numan Kurtulmuş, eski Meclis başkanlarıyla görüştü

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi: Barışa ses vermeye çağırıyoruz

Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifi: Barışa ses vermeye çağırıyoruz

Yazar: Yeni Yaşam
24 Haziran 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır