• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
26 Ağustos 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Mürüvet Küçük

Güvenceli olmaya tahammül yok!

26 Ağustos 2025 Salı - 00:00
Kategori: Mürüvet Küçük, Yazarlar
‘Ama emperyalizm’ diyorsak…

Oluşturulmaya çalışılan emek rejimi herkesin malumu. Bu yeni bir süreç de değil. Yeni olan yıllardır uygulanan politikalarda sıçrama yapmak için ücret artışlarına konulan “hedeflenen enflasyon” çıtasının resmi politika haline getirilmesi. Aslında bu da yıllardır fiilen uygulanıyor ya da uygulanmaya çalışılırken karşı direnişle nispeten geriletiliyordu. Fakat şimdi sıçramalı bir nitelik kazandırılmaya çalışılıyor.

Metal ya da diğer işkollarındaki sözleşme süreçlerinin hemen hepsinde patronlar bu çıtaya dayanarak pervasız teklifler getirdiler işçilere. İşçilerin örgütlü ve kararlı duruşlarıyla bazıları geri adım atmak zorunda kaldı.

Sıra “kamu” işçileri ve emekçi memurlara geldi. 600 bin işçinin aylara yayılan Kamu Çerçeve Protokolü sürecinde neler yaşandığını izleyip gördük. İşçileri temsil eden Türk-İş ve Hak-İş, patron konumundaki hükümete şubat ayında sundukları taslakta yüzde 90 oranında zam istemişti. Göstermelik eylemlerden ve söylemlerden sonra süreç ilk 6 ay için yüzde 24, ikincisi için 11 ve seyyanen 50 TL’yle bağlandı. Sendika ağaları sundukları taslakta yüzde 90 oranında artış istediklerini “unutup”/unutturacaklarını sanarak “buna da şükür” diyebildiler.

Oysa aynı Türk-İş’in yaptığı son araştırmada açlık sınırı 26 bin 413, yoksulluk sınırı ise 86 bin 036 TL oldu! AKP’li yıllarda ilan edilen 22’inci grev yasağı karşısındaysa sadece gevelediler!

Sonra sıra milyonlarca emekçi memur ve memur ilgilendiren toplu sözleşme görüşmelerine geldi. İktidar koyduğu yoksullaştırma, dahası sefalete mahkûm ederek sömürme çıtasından bir milim sapmadı. Getirdiği teklif 2026‘nın ilk 6 ayı için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7, 2027 için ilk altı ay yüzde 4, ikinci altı ay için yüzde 4, 2026 için taban aylığa bin lira zam oldu.

Yetkili konfederasyon konumunda olup özünde iktidarın aparatı haline gelen Memur-Sen zaten kısıtlı bir zaman aralığına sıkıştırılmış görüşmeler sürecini teatral bir gösteriye dönüştürmek dışında dişe dokunur bir tutum almadı. Diğer konfederasyonlar ise yaşadıkları tıkanmanın da etkisiyle aldıkları kararları daha kitlesel ve daha kararlı eylemler biçiminde iktidarı sıkıştıracak bir basınca dönüştüremedi. Son noktada ise 4688 Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun grev hakkı tanımadığı gerekçesine sığındılar.

Dolayısıyla Memur-Sen’in iktidarla olan danışıklı dövüşüyle süreç Hakem Kurulu’na gitti ve hükümetin noterliğini yapan bu kurul da dayatılan sefaletin altına imza atacaktır.

“Hedeflenen enflasyon oranında zam” çıtasının bile gerisinde kalan bu maaş artışı katı bir devlet-sermaye politikasının son ifadesi oldu. Ama sorunun sadece bu olmadığı da net bir şekilde görüldü. Keza iş güvencesi, 8 saatlik çalışma, hastalık halinde rapor alabilmek gibi haklara sahip emekçi memurlar inşa edilmek istenen esnek-güvencesiz-belirsiz-dizginsiz sömürü rejimi açısından kötü örnek oluyor.

Zaten sürecin gerek sosyal medyaya gerek yandaş basına taşınmasında kullanılan argümanlar da bu rahatsızlığı fazlasıyla dile getirirken aynı zamanda milyonlarca emekçinin geleceği için tasarlanan kuralsız-güvencesiz çalışma rejiminin de ön habercisi oldu.

Türkiye’nin en büyük sömürgeni Rahmi Koç’un 2 yıl önce sarf ettiği sözlerinin referans gösterildiği “memur fazlalığı var” tartışmaları gündeme oturtulmaya çalışıldı. “Devlette 5,5 milyon memur çalışıyor. Bu devlet 2 milyon insanla da döner. 600 milletvekili var, 200 milletvekili yeter de artar” demişti Rahmi Koç. Buz gibi bir sermaye ruhuyla…

Onlara göre devlet, bütçesinin çoğunu kendilerine aktarmalı, yatımları için gerekli altyapı ihtiyaçlarına kullanmalı. Ayrıca emek piyasasının bütününe kötü örnek oluşturacak şekilde güvenceli işçi-emekçi çalıştırmamalı. Dahası devletin yürüttüğü işler kendilerinin tatlı kârlar yapacakları alanlar haline gelmeli. Zaten eğitimden sağlığa, altyapıdan ulaşıma kadar aklımıza gelebilecek hemen tüm toplumsal ihtiyaçlar piyasalaştırılıp tatlı kârlar yapılan alanlara dönüşmedi mi? Ama Koç gibilere belli ki bu kadarı yetmiyor, devletin toplumsal ihtiyaçlarla ilgili küçüldükçe küçülen rolünün tamamen kalkmasını istiyorlar. Üstelik o istihdam için harcadığı trilyonları da kendi keselerine aktarmasını…

Bu tartışma TV programlarına taşındı. Yandaş medyanın en yalama isimlerinden Cem Küçük, Koç’un görüşüne katıldığını söyleyerek, “Memur sayısı 2.5 ve 3 milyon civarında olabilir” diye buyurdu. Küçük, devlet bütçesinin önemli kısmının emeklilere ve memurlara yapılan ödemelere gittiğini, ama memur sayısı düşürülürse bütçeden yaklaşık 1 trilyonluk tasarruf yapılabileceğini, o paranın da özel sektöre ya da emekli aylıklarının düzeltilmesine harcanabileceğini söyledi. Saf bir halk düşmanlığı, sermaye seviciliği!

Bu arada gerek Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın meydanlarda “kamu” işçilerinin aldığı ücretle memurların ücretlerini “okumuş-okumamış” ayrımı üzerinden kıyaslayarak “onlara kepçeyle verilen bize kaşıkla sunuluyor” gibi her açıdan sınıf düşmanı açıklamaları gerekse işçi konfederasyonlarının memurlara fazla verilip işçilere az verildiği tiratlarını da unutmamak gerekir. Her ikisinin de iktidarın hem “kamu” işçileri hem de memurlar için tahayyül ettiği politikalar için siper kazıdığını söylemek abes olmayacaktır.

Kısacası gelişmeler emek cephesinde daha şiddetli saldırılarla karşılaşacağımızı olduğu kadar bu saldırılara karşı bugünkü yaklaşımlarla durulamayacağını gösteriyor. Fiili, meşru, militan bir hattın zorunluluğunu…

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Kuşadası’nda çocuğu katletme girişimi

Sonraki Haber

‘Artık gavura gavur denmeyecek’

Sonraki Haber
Komisyona havale etmek!

‘Artık gavura gavur denmeyecek’

SON HABERLER

Gündelik yaşam krizi ve biz

Faşizmin bir veçhesi olarak çocuk suçları tartışmaları

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

Felaket kapitalizmi, seçimler ve yaratıcı yıkım

Devletin yayılmacı aklının eleştirisi

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

Siyaset, ilke, tutarlılık, ahlak, vicdan

Anadil yasağından başka ne ola ki faşizm

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

Süleymaniye’de yanık kurşun sesleri

Süleymaniye’de yanık kurşun sesleri

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

Komisyona havale etmek!

‘Artık gavura gavur denmeyecek’

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

‘Ama emperyalizm’ diyorsak…

Güvenceli olmaya tahammül yok!

Yazar: Yeni Yaşam
26 Ağustos 2025

Amed’de bir çocuk katledildi

Kuşadası’nda çocuğu katletme girişimi

Yazar: Yeni Yaşam
25 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır