Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, Suruç Aileleri ve 10 Ekim Aileleri ile biraraya gelen DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, ‘Sayın Öcalan’ın umut hakkının gündeme alınması, özgür yaşayabileceği, özgür çalışabileceği, her kesimle görüşebileceği koşulların oluşması bu dönemin ruhuna uygun olan bir adım olacaktır’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi, “Barış ve Demokratik Toplumun İnşasında Kadın Buluşmaları” kapsamında İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan Karşı Sanat’ta etkinlik düzenledi. Buluşmaya DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ile DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu’nun yanı sıra Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, Suruç Aileleri, 10 Ekim Aileleri ve çok sayıda kadın katıldı.
Buluşmada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Türkiye’de büyük bedeller ödendiğini belirterek, “Berfo Ana’ya, Sakine Ana’ya, Emine Ocak’a, Ferdane Kılıç’a borcumuz var. Suruç’ta yitirdiğimiz evladının mezarı başında konuşma yaptığı için hala tutuklu bulunan Besra Erol’a bizlerin çok büyük bir borcu var. Trabzon’da çatışma ortasında kalan 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün annesi şunu söylemişti ‘Başka annelerin evlatlarını kaybetmesine rıza gösteremem. Barışı savunmayayım da ne yapayım.’ O kadar onurlu ve kıymetli bir duruş ki bu bizlerin ona borcu var. Evlatlarımızı değil silahları gömelim diyen analara borcumuz var. Şüphesiz barışı herkes konuşabilir. Şüphesiz bu süreci herkes zaten konuşuyor. Ama bu süreçte en kıymetli barış mesajını yüreği en çok yanan siz değerli annelerin ve kadınların vereceği mesaj tarihi bir öneme sahiptir ve çok kıymetlidir. Düşünün ki bir anne çocuğunun cenazesi PTT kargoyla kendisine gönderiliyor. Ve o anne o cenazeyi alıp üzerinde bir barış konuşması yapıyor. Bu çok büyük bir inanç. Bu barışa olan inancın en önemli göstergesi. Çocuğunun cenazesine ulaşamayan, Çocuğunun bir mezar taşı bile olmayan, cenazesi PTT kargoyla gönderilen ve acısı bu kadar derin olan anaların barış çığlığı bilelim ki şu an Türkiye’de yankılanan barış seslerinin en önemlisi en kıymetlisidir. Çocuğunu kaybetmiş olan asker annelerinin acısı yüreğimizin içinde ve derinliklerinde” dedi.
Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti:
“Bugün bu salonda bulunan siz değerli anneler, en iyi empatiyi asker anneleriyle sizler sağlayabilirsiniz ve sağlıyorsunuz. Bu o kadar değerli ki işte bizler bu empatiyle, bu duyguyla, bu düşünceyle ve bu mücadele azmiyle bilelim ki bütün farklılıklarımıza rağmen ortak bir Türkiye’de barışı inşa edebilecek ve demokratik bir Türkiye’de eşit, ortak yaşamı inşa edeceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Barış annelerinin, Cumartesi Anneleri’nin, adalet haykırışının karşılık bulması için Suruç, Ankara Gar Katliamı, Reyhanlı Katliamı, Antep Düğün Katliamı ve burada sayamadığım Türkiye’yi karanlık dehlizlere sürükleyen bütün katliamlarda yaşamını yitiren canların ailelelei, Gezi direnişinde yitirdiğimiz gençlerimizin hepsi için aileler olarak, kadınlar olarak, anneler olarak ve mücadele yoldaşları olarak adalet arayışımızı hiçbir zaman bırakmadık ve daha da büyüterek bugünlere geldik.”
‘Sürecin öznesi kadınlar olmuştur’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”na işaret eden Tülay Hatimoğulları, “Sayın Öcalan çağrısı Türkiye’de tıkanan demokrasinin damarlarını açmak üzere yapılmış bir çağrıdır. Bizler yeter ki bu çağrıya uygun olarak örgütlenelim. Bizler yeter ki bu çağrıya hep birlikte sahip çıkalım. Bizler yeter ki bu çağrının zihinlerde, düşüncelerde, duygularda yer etmesini sağlayalım ve örgütlenmesini yapalım. Başarmamak için hiçbir sebep yoktur. Şunu bilelim ki bu sürecin gerçekten en önemli aktörleri bu sürecin en önemli özneleri her daim kadınlar olmuştur. Şimdi bu güncel süreci de kadınlar olarak omuzluyor ve hep birlikte ileriye taşımak istiyoruz. Çünkü biz kadınlar şunu çok iyi biliyoruz. Savaşta ve çatışmalarda en ağır bedeli biz kadınlar ödüyor. Duygumuzla, bedenimizle, ruhumuzla en ağır bedelleri biz ödüyoruz. Bugün savaş ve çatışmaların yaşandığı bütün bölgelere baktığımızda taciz, tecavüz, sistematik işkence, göç yolunu tutmak zorunda kalmak, organ mafyalarının eline düşmek, kadınların 21. yüzyılda köle pazarlarında bedenlerinin satılması bütün bunlara tanıklık ettik. Göç yolunu tutan kadınların sadece bedenleriyle bedel ödemediklerini, ruhlarının parça parça olduğunu da çok iyi biliyoruz. Bakın özellikle insan ticareti yapan mafyanın eline düşenler Akdeniz’in o dalgalarına bilerek ve isteyerek ölüme terkediliyorlar. Göçmen kadınların bu dönemde yaşadığı acılar, savaş ve çatışmaların bütün bunları körüklediğini, sürüklediğini, derinleştirdiğini en iyi biz kadınlar biliyoruz. Bu ağır bedeli ödeyen biz kadınlar bunun farkındayız ve bunun için de barış için herkesten daha çok çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘Özgür ve demokratik bir yaşamı sürdürebilmek için barışa ihtiyacımız var’
Savaşların ve çatışmaların yaşandığı dönemde kadın kazanımların hedef alındığını ifade eden Tülay Hatimoğulları, “Bugün bu iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmesi sizce bir tesadüf müdür? Hayır değil. Gayet bilinçli bir tercih. Bakın yine faşizmin, otoriterliğin, savaşın ve çatışmanın yoğun olduğu dönemlerde kadınların üzerindeki baskıların daha da artığına tanıklık ediyoruz. 2024 yılında 395 kadın katledilmiş, 259 şüpheli kadın ölümü var. 2025’in ilk 6 ayında 136 kadın erkekler tarafından katledildi, 145 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Ama biz biliyoruz ki şüpheli ölüm diye bir şey yok. Bu kadınların her birinin hayat hikayesine ve nasıl katledildiklerine baktığımızda altından erkek egemen sistem ve onunla işbirliği içinde olduğu kapitalist, faşist, otoriter baskıcı sistemlerin çıktığını çok iyi biliyoruz. Failler korundu, failler aklandı, mahkemeler cezasızlık sistemi ile kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin önünü açtı. Verdikleri mesajların da bir karşılığı yok. Biz toplumumuzun bu konudaki ferasetine inanıyoruz. Türkiye’de seküler yaşamı savunan insanların inancına güveniyoruz ve en önemlisi biz kadınlar, kadın mücadelemize, örgütlülüğümüze, kendimize güveniyoruz. Biz kadınlar savaşların ve çatışmanın bitmesi için kalıcı ve onurlu bir barışın bu topraklarda tesis edilmesi için kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulması için farklı cinsel yönelimlerinden dolayı nefret suçlarına maruz kalan insanların hakları için yoksul, emekçi, emekli, esnaf, çiftçi, tarım işçisi ev emekçisi kadınların emek mücadelesinin önünün açılması için, yaşam tarzlarımıza, başörtümüze, mini eteğimize müdahale edilmemesi için özgür ve demokratik bir yaşamı sürdürebilmek için barışa ihtiyacımız var” diye konuştu.
‘Yaşamın inşacısı olacağız’
“Biz kadınlar barışın, ortak ve eşit yaşamın inşacısı olacağız” diyen Tülay Hatimoğulları, “Yaşam hakkı bizim açımızdan en kutsal haktır, sonuna kadar savunduk, savunacağız. Barışın, adaletin, eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün, hakkın, hukukun baş savunucusu olduk, olmaya devam edeceğiz. Barışın, demokratik toplumun ve demokratik cumhuriyetin asli kurucuları biz kadınlar olacağız. Bunun mücadelesini yürütmeye de devam edeceğiz. Bizler Türkiye’de, Ortadoğu’da ve bütün dünyada şu felsefeye inandık. Kadın, yaşam, özgürlük. Mara, Haya, Hariye, Jin, Jiyan, Azadi” diye belirtti.
‘Acilen Öcalan ile görüşülmeli’
Meclis’te kurulan bu komisyona değinen Tülay Hatimoğulları, komisyonun somut adımlar atması gerektiğini vurgulayarak, “Bu komisyon sadece tartışan değil, çözüm üreten bir komisyon olmalı. Bu komisyon demokrasiyi geliştiren, Türkiye’nin önünü açabilecek yasaların oluşumuna katkı verecek bir komisyon olmalı” dedi. Tülay Hatimoğulları, “Kürtçe konuşan annelerin elbette bu komisyonda kendi anadilleriyle kendilerini ifade edilmesinin engellenmesini doğru bulmadık ve kabul etmiyoruz. Bugün bize soruyorlar. Kürt sorunu nedir diye? Kürt sorunu var mı diye? Kürt sorunu budur işte. Bir annenin kendi anadiliyle bir insanın kendi anadiliyle kendini ifade etmesinin engellenmesidir Kürt sorunu. Evet, bu sorun vardır. Bizler zaten bu sorunun adını koyarak çözümü için odaklanmak durumundayız. Ve değerli arkadaşlar, bu komisyonun elbette barışa dair yapabilecek çok şeyi var. Bununla ilgili de her fırsatta ifade ettiğimiz bir konu var ki, onun da altını burada bir kez daha çizmek istiyorum. O da özellikle bu sürecin en önemli tarafı olan ve devlet tarafından başından beri muhatap alınan, kendisiyle görüşülen Sayın Abdullah Öcalan’la bu komisyonun acilen görüşmesi lazım. Sayın Abdullah Öcalan yaptığı çağrıda hem kendi örgütüyle ilişkiler bakımından hem de bütün Türkiye toplumuna verdiği mesajlar bakımından çok önemli tarihi bir misyonu yerine getiriyor. Ve bugün Sayın Öcalan’la görüşmenin gecikmesi, bu sürecin ertelenmesi, sürecin zamana yayılması kabul edilebilir değil. Sonuç itibariyle taraflar arasında bir görüşme gerçekleşiyorsa bu tarafların bir tarafından başmüzakereci Sayın Abdullah Öcalan’sa kendisiyle mutlaka görüşme sağlanmalıdır. Ve buradan her görüşmede mutlaka Barış Anneleri’nden, mutlaka kadınlardan her görüşmesinde bahseden Sayın Abdullah Öcalan’a biz kadınlar olarak da bu toplantımızdan İmralı’ya selamlarımızı gönderiyoruz” diye kaydetti.
Atılması beklenen temel adımlar
Hasta tutsakların serbest bırakılması gibi somut adımların atılması gerektiğini belirten Tülay Hatimoğulları, “AYM kararı. AYM kararları pekala uygulanabilir. Bunun için bir yasa ihdasına gerek yok. Can Atalay gibileri serbest bırakılmalı. Yine AİHM kararları. AİHM kararlarını hayata geçirmeyen Türkiye esasen tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin gerekliliklerini yerine getirmiyor ve burada hukuka karşı bir davranış söz konusudur. Taraf olduğun sözleşmenin bütün kurallarını yerine getirmen gerekir ama bunu yapmıyorsun. Bu AİHM kararları hayata geçerse Osman Kavala’lar ve bütün gezi direnişi tutsakları serbest kalacak. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve bütün Kobanê tutsakları serbest kalacak. Bir an önce bu kararların hayata geçmesi, bu sürecin sağlıklı ilerlemesi konusunda da çok önemli katkılar sağlayacak. Bunu hepimiz biliyoruz. Yine bu süreçte atılabilecek en temel adımlardan biri kayyımların geri çekilmesi ve seçilmiş bütün belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesidir. Biz biliyoruz ki bugün hem DEM Parti’ye hem de ana muhalefet partisinin belediye başkanlarına yönelik gerçekleşen operasyonların hepsi siyasi operasyonlardır. Her fırsatta ifade ettik şayet bir yolsuzluk varsa, bu yolsuzluklar Hiçbir parti ayrımı yapılmaksızın oluşacak bir komisyon tarafından araştırılabilir ve bir yargılama süreci gerçekleşecekse bu başta kayyım olmak üzere bütün yolsuzluk yapan herkes yargılansın. Buna karşı bir itirazımız elbette olmaz. Ama bunları bahane edip bir siyasi operasyona bu sürecin dönüştürülmesi de kabul edilemez. Bu dönemde atılmasını beklediğimiz en temel adımlardan biri OHAL döneminde ihdas edilen kayyım yasasının geri çekilmesi ve seçilmiş bütün belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesi son derece önemli ve kıymetlidir. Bunlar için biraz önce de ifade ettim. Bir yeni yasaya ihtiyaç yok” dedi.
‘En hızlı şekilde atılmasını bizler bekliyoruz’
Tülay Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bir önemli konu var ki başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye’de barış isteyen bütün halkların bir talebi, Sayın Öcalan’ın umut hakkının gündeme alınması, özgür yaşayabileceği, özgür çalışabileceği, her kesimle görüşebileceği koşulların oluşması bu dönemin ruhuna uygun olan bir adım olacaktır ve bu adımın en hızlı şekilde atılmasını bizler bekliyoruz.
‘Barış ve demokratik toplumu çok daha güçlü bir yere taşıyacağız’
Barış mücadelesinin yaşamımızda daha güçlü bir şekilde yer alması, daha güçlü bir örgütlülüğe dönüşmesi, demokratik cumhuriyetin inşa edilmesine katkı sağlaması için bizler bugüne kadar çok emek verdik. Ama yetmez. Barış bize altın tepsiyle sunulmayacak. Barış Ankara’da ve İmralı arasında devam eden görüşmelerle tek başına hayat bulmaz. Onun için biz dün bir örgütleniyorsak bugün beş örgütlenmeliyiz. Biz alanlara binler çıkıyorsak şimdi on binler çıkmalıyız. Bizler her mahallede Kadın Meclislerimizi oluşturmak, her il ve ilçede güçlü kadın meclislerimizi oluşturmak durumundayız. Bunu yapmalıyız ki özellikle yakaladığımız bu tarihi anın değişime ve dönüşüme katkı verebilmesi için barış ve demokratik toplum çağrısının güçlü bir karşılık bulabilmesi için biz bilelim ki daha çok mücadele etmeliyiz, daha çok örgütlenmeliyiz. Ben mücadeleye olan inancımızla özellikle siz değerli kadınların, anaların ve Türkiye’deki, bölgedeki bütün kadınların hep birlikte verdiği ortak mücadeleyle, Kürt Kadın Hareketi ve Türkiye Kadın Hareketinin el birliği ile verdiği mücadeleyle barış ve demokratik toplumu çok daha güçlü bir yere taşıyacağız. O zaman hak arayışımız, adalet arayışımız gerçek anlamda karşılık bulacaktır.”
Buluşma soru cevap şeklinde sona erdi.
Kaynak: MA