Mecliste kadınların Önder Apo için dile getirdikleri talepler ve meclisi sarsan sesleri mutlaka dikkate alınmalı diyorum. Jin, Jiyan, Azadi sihirli formülü ile dünyayı yerinden oynatacak kadın soyu uyanıyor, örgütleniyor, özgürlüğe yürüyor. Bu vesileyle demokrasi, barış ve özgürlük isteyen tüm Türkiyeli kadın ve erkekleri bu yürüyüşe davet ediyorum
Emine Ilgaz
En sevdiğin, etkilendiğin slogan hangisidir diye sorsalar bana cevabım, kadın hareketinin Türkiye’nin sokaklarında yankılandırdığı ‘Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa’ olurdu. Bu cümlede istek, hedef ve eylemin yol açacağı sonuç coşkulu bir şekilde dile geliyor. Ya da ben yüreğimin sokaklarında bunu böyle duyuyorum. Ülkemin tüm şehirlerinde kadınların özgürlük eylemiyle ayağa kalktığı günleri hayal ediyorum. Siyasi ve sosyal yaşamı çarpıtmakla kalmayan, günün 24 saati kadın dünyasını sistematik bir biçimde taciz altında tutan Türkiye’deki egemen erkekliğe karşı, Türkiye’de özgürleşen kadın eyleminin yaşamı özgürleştireceğine tüm kalbimle inanıyorum. Yaşamın her alanının karşı karşıya kaldığı saygısızlık, kutsal olması gereken her şeyi gözden düşürüyor. Siyaset, savunma, ekonomi, kültür ve sanat, kadın ile erkek arasındaki ilişkiler erkek egemenliğinin savaşçı, gaspçı, çıkarcı, bireyci hesaplarına göre şekillenmiş durumdadır. Türkiye’deki her aile küçük bir Türkiye maketi gibi. Türkiye’deki kadınlar nasıl bir erkeğe âşık olabilir ki? Öldürüyor. Kadınlar nasıl çocuk büyütebilir ki? Evlat anasına bir kere değil hep ihanet halinde. Abisine nasıl güvenebilir ki? Bunu anlamak için herhangi bir TV kanalını on dakika izlemek yetiyor. Bir ağabey 16 yaşındaki kız kardeşinin yüzüne kaynar su dökebiliyor. 20 gün önce evlenmiş bir çift evinde ölü bulunuyor. Şaşalı reklamlarla ‘sıcak aile yuvası’ olarak yansıtılan yüksek katlı binalardan kadınlar atlıyor, atılıyor, öldürülüyor. Kadınların ya çevirmen ya da vitrini kurtarmak için yer aldığı siyaset fotoğraflarında yüksek siyaseti ve ‘önemli’ ‘beka’ meselelerini hep erkek cemaati kuruyor. Oyun kurucu, tuzak kurucu, hamle yapan, vuran, kıran, ele geçiren, kazanan hep Türk erkeği oluyor!
Her ne kadar, Türklük kısmı tartışmalı olsa da Türkiye Cumhuriyeti ulus devletinin oluşturduğu erkeklik, hiçbir krizi çözme yeteneğinde değildir. Dahası krizin baş suçlusu ve kendisidir. Bu erkeklik çözülmeden, çözümlenmeden Türkiye’de hiçbir sorunun kalıcı olarak çözüleceğine inanamıyorum. Genelleme yapmanın tehlikelerinin farkındayım, indirgeme yapmanın da. Fakat elinde bir tek kadına ve bir de diğer halklara karşı tuttuğu üstünlük, egemenlik kozu kalmış bu erkek egemenliği, tükenmişliği, çözümsüzlüğü, çaresizliği üretiyor. Dikkat edilirse hep ‘savaş’ tartışılıyor. Demokratikleşme, barış, özgürlük, eşitlik, dayanışma, paylaşma, uzlaşma ve hatta tartışma kavramları bile bu erkeklikte ‘zayıflık’, ‘iktidarsızlık’ olarak karşılık buluyor. Kadın için büyük bir zindandaki hücreye çevrilen ‘kutsal aile’ odalarında huzur, birbirini anlama, paylaşma ve sevgi kalmıyor. Türkiye’nin savaşı, egemen erkeğin her fırsatta kadına yönelen şiddetin kaynağı oluyor. Zulüm üretiyor. Bunun için Türkiye’nin demokratikleşmesi sıkı sıkıya başta Türkiyeli kadınlar olmak üzere kadınların demokrasi hamlesine sahip çıkmasına, özgürlüğüne, gasp edilen yaşamı kurtarmasına bağlı.
Geride bıraktığımız haftaya Kürt kadın hareketinin Amed’den başlattığı ve Ankara’da sonlandırdığı özgürlük yürüyüşü damgasını vurdu. Bu sürecin en etkileyici eylemlerinden biriydi ve Kürt kadın hareketinin ‘demokratik toplum ve barış’ sürecini sahiplenmesinin düzeyini ortaya koydu. Eyleme katılan kadınlar Bakur Kürdistan’ın çeşitli illerinden bir araya gelmişler ve geldikleri illerin, bölgelerin kadınlarının temsilini yapıyorlardı. Bu eylemi takip ederken, keşke dedim Türkiye’deki kadın hareketleri de böyle bir eylemi örgütleseler, Türkiye’nin her şehrinden bir kadın grubu ‘Demokratik Toplum ve Barış sürecine’ sahip çıktıklarını, bu devrimci hamlenin birebir kendi yaşamlarıyla ilgili olduğunun farkında olduğunu gösterseler. Bir gün bu da olacak. Türkiye’deki gerçek siyasi ve sosyal devrimin, radikal dönüşümü kadınların özgürlük yürüyüşüyle olacak. Özgürlüğe yürüyecek ve devlet, aile, koca erkeğin zihninde ve yüreğinde yarattığı tabuları kırarak özgürleşecek. Kürt toplumuyla kucaklaşacak, bu toprakların ana kadın kültürünü güncelleyerek kardeşliğin ne olduğunu bu egemen erkekliğe de öğretecek, kendisinde olanı diğer halklara da verecek.
Amed’den başlayan ‘Özgürlük yürüyüşü’ kendini özgürleştirirken yaşadığın ülkeyi de özgürleştiren bir eylem. Kadınlar bu eylemi gerçekleştirir ve Önder APO’nun özgürlüğünü isterken aslında kendi özgürlüklerini talep ediyorlar ve gerçekleştiriyorlar. Eyleme geçmek, istemek değildir bunu biliyoruz. Eyleme geçmek hayal etmek de değildir. Eyleme geçmek olduğun şeye dönüşmektir. Kendin olmak ve kendini bulmak demektir. Elli yıldır Kürt kadınlarının özgürlük yürüyüşü büyüyerek devam ediyor. Şimdi Türkiye Büyük Millet meclisine ulaştı. Ve gerçek anlamda meclisi sarstı. Son günlerde Türkiye’deki abartılmış erkek egemen çevrelerin, oldukça bilinçli bir şekilde tarihi Türk-Kürt ittifakının gelişmesini engellemek için kullanmaya çalıştıkları bu özgürlük yürüyüşü, Önder APO’nun fiziki özgürlüğüne odaklanmıştı. Kadın zekâsı ve hislerinin pusulası özgür bir yaşam için Önder APO’ya çevrilmiş durumda. Erkek egemenliğinin toplum yaşamını darmaduman ettiği, toplumsal yaşamdan bahsedemediğimiz günümüz dünyasında kadınlar yönünü ancak bu pusula ile bulabiliyor. Kendisi olabiliyor, özgür yaşamı kazanabiliyor. Bunun için mecliste kadınların Önder APO için dile getirdikleri talepler ve meclisi sarsan sesleri mutlaka dikkate alınmalı diyorum. Jin, Jiyan, Azadi sihirli formülü ile dünyayı yerinden oynatacak kadın soyu uyanıyor, örgütleniyor, özgürlüğe yürüyor. Bu vesileyle demokrasi, barış ve özgürlük isteyen tüm Türkiyeli kadın ve erkekleri bu yürüyüşe davet ediyorum.
