Kadınlar Kürdistan’dan kalkmış, yürümüş, TBMM’ye gelmiş ve Önderlerinin özgürlüğünü, DEM grubunda haykırmış.
Başta Sözcü gazetesinin baş demagogu Meclis’in tarihinden girip, bugününden çıkmış “nasıl olur da TBMM’de Apocu sloganlar atılır” diye yanmış, tutuşmuş. Onu müfrit ulusalcılar, bu arada Cumhuriyet Gazetesindeki sahte TKP sızıntısı “suçtur, yakalayın” diye feryat ederek izlemiş.
Sabır taşını çatlatmak üzeresiniz. O meclisinizin parti grup toplantıları yıllardan beri Kürt halkına düşman sloganların inlediği birer miting alanına dönüşmüşken, kadınların çığlığı nasıl oluyor da topunuzu yerinizden hoplatıyor?
Kürdistan kadınları taleplerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dile getiriyorlar. Müfrit ulusalcı ve işbirlikçisi Türk milliyetçileri bu Meclis’i “Türk Büyük Millet Meclisi”sanıyorlar ve Kürdün burada Kürtçe sesini, TBMM komisyonu’nda olduğu gibi kısmak istiyorlar. Meclisinizin adı “Türkiye” meclisidir bayanlar, baylar. Kürdistan kadınları bu meclisin adına layık bir meclis, Türkiye’nin de “ortak vatan” olması için haykırıyorlar. Gözü dönmüşler “cumhuriyet uçuruma düşecek” derken bu cumhuriyetin de “Türk Cumhuriyeti” olduğuna inanmışlar. “Türkiye Türklerindir” diye bağırıyorlar. Devletinizin adını iyi okuyun, “Türk Cumhuriyeti” değil, Türkiye Cumhuriyeti.
TBMM’nin DEM Parti Grup Toplantısında meclisin “Türk meclisi” değil, “Türkiye Büyük Millet Meclisi” ve Cumhuriyet’in “Türk Cumhuriyeti” değil, “Türkiye Cumhuriyeti” olması, milletin “Türk ve Kürt milletleri” olarak, vatanın “Türkiye ve Kürdistan” olarak bölünmemesi için son çabalarını harcayan Önderlerinin özgürlüğünü talep eden kadınlara dikkatle bakın. Taleplerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, yani aynı zamanda Kürtlerin de meclisi olması gereken yerde dile getiriyorlar.
Getirmesinler mi?
Getirmesinler de nerede dile getirsinler? Yüz yıldır olduğu gibi dağlarda mı?
“Sloganmış.” Zılgıtlarla Öcalan’a özgürlük diyorlarmış. “Biji Serok Apo” diyerek önderlerine bağlılık yemini ediyorlarmış. Slogan yerine silah sesleri eşliğinde mi haykırsınlar? Kirli el ve postallara teslim olmamak için kendilerini “Biji Serok Apo” diyerek uçurumlardan aşağıya çığlıklarla mı atsınlar? Kuşandıkları bombalarla asker mevzilerinde fedai eyleminin son sözleri olarak “Biji Serok Apo” diyerek mi can versinler ve can alsınlar?
Onların komutanları Bese Hozat yaktığı kalaşnikofunu yeniden mi kuşansın?
Siz ne dediğinizi, ne istediğinizi biliyor musunuz? Kürt halkı size avuç açıp hak dilenmiyor. Vatanı ortak vatan, ulusu demokratik ulus yapmak ve hem ortak vatanın, hem de demokratik ulusun geleceği için sizinle barışmak, düşmanlığa son vermek, demokratik bir ülkede birlikte yaşamak için elini uzatıyor.
Sabahtan akşama kadar TV ekranlarında ABD’nin ve İsrail’in Türkiye’yi bölüp parçalayacağından harita başında konuşup duruyorsunuz. Kürdistan kadınlarının TBMM’de özgürlük talep ettiği Öcalan, ABD ve İsrail planlarına karşı size “barış ve demokratik toplum” yolunu göstermiş, silahlı mücadeleye son vermiş, illegal örgütlenmeyi feshetmiş, bu amaçla TBMM’de bir çözüm komisyonu kurulmasına öncülük etmiş; sizler ise partiniz CHP’nin Komisyondan çekilmesi için tepinip duruyorsunuz. Komisyon heyeti İmralı’ya giderse vatan bölünecek diye Türk halkını kışkırtıyorsunuz. Başkan Apo “umut hakkından” mahrum edilsin, elimizde “rehin” kalsın, Komisyon dağılsın, “Kürtler anasını görmesin”, kimliği, dili yok edilsin istiyorsunuz. Durduğunuz yerde de durmuyorsunuz. “Rojava Coloni rejimine teslim olsun”, “sınırlarımızda terör devleti istemeyiz” diye yırtınıyorsunuz. Sizi gidi “laikler”, cihatçı DAİŞ’le birlikte ordunuzun Rojava’ya saldırması için dua ediyorsunuz.
Amacınıza ulaşırsanız neler olacağının farkında bile değilsiniz. Komisyonun dağıldığı ve son şansın heba edildiği gün savaş başlayacak. Bu savaş Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni aşamasında yaşanacak. Amerikalısı, İsraillisi, Rusu, Çini gezegenimizi tımarhaneye çevirmiş. Hepsinin elinde termo-nükleer bomba. Özgür olacak diye korkuya kapıldığınız Başkan Apo, “ne o, ne bu, üçüncü yol” diyerek Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu bu ölümcül savaşın dışında tutmak için çırpınıyor. Erdoğan Trump’ın, sizler Putin’in peşinde Enverlerin, Talatların, Cemallerin yolunda yürüyorsunuz.
Dünya savaşları tarihini okuyun. En olmadık ittifakların zorunluluk haline geldiğini görürsünüz. Ribentrop-Molotof ittifakının maddelerine bir göz atın. KCK yöneticileri sizi “alternatifsiz değiliz” diyerek boşuna uyarmıyor. Kürdü sakın en istemediği alternatiflere başvurmak zorunda bırakmaya kalkmayın. Felaketiniz olur.
“Ulus devletimiz tehlikede” diye ağlamanın artık anlamı yok. Devletinizin kendisi tehlikede. O devleti sadece bir kısım Türk kurtaramaz. İstiklal Harbinde Ege’de eşkiya “kuvay-ı milliye” olmasaydı, Çerkesler ordulaşmasaydı, Kürtler silah elde Mustafa Kemal’e sahip çıkmasaydı Türkiye Cumhuriyeti’ni, henüz millet olduğunun bile bilincinde olmayan Türkler kendi başlarına kurabilirler miydi?, Bu defa yol yakınken 60 milyonluk Kürt halkıyla barışın. Sınırlar değişmeden, topraklar bölünmeden tarihi Kürt-Türk kardeşliğini kurun. 150 milyonluk “suyu, toprağı, insanı” olan demokratik bir barış kuvveti yaratın. Bu kuvvet Türkiye’yi, Suriye’yi, Irak’ı, İran’ı Konfederal Ortadoğu Ortak Evi’nde birleştirecektir. “ulus devlet” küçülür, sömürgecilikten vazgeçmek büyütür. Ufuk açık. O halde yürüyün.
Kimle? Ulusalcıya soruyorum, kimle?
Erdoğan’a, Bahçeli’ye, karşısınız. Anladık. Özgür Özel’e de bozuksunuz. Bravo. Kılıçdaroğlu’yla mı, İyi Partiyle mi, Zafer Partisiyle mi, Anahtar Partisiyle mi birleşip Komisyonu dağıtacaksınız, ulus devletinizi kurtaracaksınız? Karikatür bile değil.
150 milyonluk kuvveti Başkan Öcalan’la yaratabilirsiniz.
Akıllar başlara devşirilmelidir. Zaman daralıyor çünkü.