Yeniye kendini kapatmak dinsel düşünce yönteminden sıyrılamamaktır, dogmatizmin zehrine bulanmış olmayı ifade eder. Geçmiş ve gelecek ilişkisini doğru örerek bugüne dair tanımlar yapmak ve bu temelde sosyalizmde ısrar etmek, komünalist yoldaşlıkta ısrar etmek, insan olmakta ısrarın bir gereğidir
Dilzar Dîlok
Önder Abdullah Öcalan’ın en temel özelliklerinden biri tarihsel toplum bilincidir. Bilinç, bugünden yola çıkıp geçmişi anladığı ve geleceği öngörebildiği kadar anlam kazanır. Bu anlamda Önderlikteki tarihsel toplum bilinci yüksek anlam taşıma özelliğiyle biriciktir. Onun biricikliği toplumsal olduğundan, Kürt gerçeği itibariyle kendi yerelini bilmeyle başlayan ve kendi yerelinin sınırlarından taşarak evrensel olana yönelen evrensel bir bilinçtir. Hem kolektiftir hem evrenseldir. Bu anlamda yerel ve evrenseli, güncel ve tarihseli birleştiren bir özgür gelecek ufkudur.
Geçmişe dair tahliller ile gelecek öngörüsü Önderlikte pozitif eleştirel bir düzlemde vücut bulur. Tam da bundan dolayı da yapıcıdır, inşacıdır. Önder Abdullah Öcalan öğretisini salt eleştirel temelde inşa etmez. İnşanın eleştirelliğini önemser, ancak inşanın kendi ruhu olduğunu bunun da toplum ve tarihsel temele dayanan bir özgür gelecek öngörüsüne dayandığını da ortaya koyar.
Önderliğin Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu temelinde ortaya koyduğu tüm görüşleri geniş bir tartışma başlattı. Bu tartışmalar içinde kimi söylendiği an tükenen görüşler de vardır ki bunların öğretiye bir etkisi olmadığı gibi öğretinin sahibine de etkisi yoktur. Bunun yanında bu tartışmaların içinde söylendiği andan taşan, öğretiyi anlamaya yönelen görüşler de vardır. Bunlar da öğretinin geniş ölçekli yapısallığı içinde vücut bulmayı başarır.
Kürtlük ve sosyalizm
En temel tartışma konularından biri Kürtlük etrafında örülürken biri de sosyalizm etrafında örülür. Her ikisi de özgür toplumsallık tartışmalarının kapsamı içinde ele alınarak tahlile tabi tutulabilir. Ki toplamda bu tartışmaların toplum tarihi, özgürlük mücadelesi ve devrim tarihi içinde yer edindiği oranda Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu tartışması temelinde bir okul olmaya doğru ilerlediği de açıktır.
Felsefe tarihi, sosyalist teorinin tarihi ya da başka toplum bilimle ilgilenen alanların tarihinin dönemine damga vuran görüşleri destekleyenler, karşı çıkanlar, destekleyip daha da büyütenlerce örüldüğü de bilinmektedir. Bu anlamda yürütülen tartışmaları henüz yeterli kıvama ulaşmamış olsa da bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.
Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu’nun kısa özeti, Önderliğin kendi tabiriyle “özetin özeti” ile gelişen bu durum kalıplaşmış düşüncelerin sarsılması ve yeniden tartışmaya açılmasıdır. Bu anlamda tarihin sonu tezlerinin bitmiş olduğu bir kez daha ve tüm statükocu rejimlere rağmen boşa çıkarılmıştır. Ne insanlığın ne tarihin ne de sosyalizmin sonu gelmiştir. Önderlik öğretisinin görüşlerinin oluştuğu zemin zindan koşullarıdır. Egemen gücün baskısı yoğundur. Ağırlaştırılmış tecrit koşulları büyük baskı yaratmaktadır ve bunun da Önderlikte, bu ağır baskı koşullarını aşma temelinde düşünsel derinliği yaratmaya zorladığı da bellidir.
Hakikatin yeniden inşası
Ağır baskı koşullarının yanısıra Önderliğe atfedilen tanımlar, “suç”lar ve yaratılan toplumsal imaj, Önderlik gerçeğinde bu koşulların mutlaka özgürlük temelinde, özgür düşünce ve özgür toplumsallığa katkı sunma temelinde aşılmasını dayatmıştır. Bu anlamda koşulları aşma gerçeği bir Önderlik gerçeğidir. Daralan koşullar Önderlik öğretisini daraltmamış tersine yerelden evrensele doğru büyütüp genişletmiştir. Bu durumda genişleme, kendi karşıtı olarak vücut bulduğu egemen ulus gerçeğini de içine alarak, onu da özgürleştirmeyi amaç edinerek bir toplum-yaşam tanımını yaratmış, bunu yakın tarihin dar ufukluluğundan kurtarmayı başararak gerçekleştirmiştir.
Bu gerçekliği reel politik gereklilik, statükonun korunması, beka ya da başka saiklerle görmüş olması hakim gücün, mevcut durumda Türkiye devleti adına, ve bağlantılı olarak da Türkiye halkları adına yeni bir durumu da ortaya çıkarmıştır. Sosyalist, devrimci, milliyetçi, ulusalcı, özgürlükçü ya da başka tanımlarla Türk, Kürt ya da başka ulus kimliklerinden olan kişi ve kurumların bu konuyla yakından ilgilenmesi bundan dolayıdır. Önderlik herkesi ilgilendiren bir alana giriş yapmış, tüm kesimlerin yaşamıyla ilgili bir hakikatin yeniden inşasına yönelmiştir.
Sürecin başından beri sıkça söylenen “ezberlerin bozulması” tabiri bundan kaynağını almaktadır. Bir yandan var olan düşünce kalıplarına, düşünce biçimlerine ve düşüncelerin kendisine yönelik bir ele alış ve analiz derinliği, bir yandan da eskinin yıkılarak yeninin inşasına yönelik geliştirdiği zengin inşacı argümanlar herkesi konuya giriş yapmaya sevk etmiştir.
Tarih içinde siyasal süreçlerin gidişatına göre daha da netleşecek olan kimi durumlar vardır. Bunların başında milliyetçi kimlikli olan şahsiyetlerin dillendirdiği konular gelmektedir. Türk milliyetçiliği, yeni yüzyıl inşasının Kürt-Türk kardeşliğiyle mümkün olduğundan söz etmekle başladı. Ara ara duyulan cılız karşıtlıklar bu gerçeği değiştirmemekte, ancak hakim iktidara sırtını dayayan ve tarihin onları haklı çıkaracağını bekleyen bir sığ duruşu ifade etmektedir. Ancak geldiğimiz dönem itibariyle bu söylem belli kırılma noktalarıyla söz konusu virajları da zorlamıştır.
Kemal Pir’in izinde
Türkiye tarihinde, Türkiye devriminin Kürdistan devriminden geçtiğini söyleyen Kemal Pir vardır. Kemal Pir gerçeği kendisini kitleselleştirerek bir çizgi haline getirmiştir. Ancak bu çizgi kitleselleşmemiş, bir kesimle sınırlı kalmıştır. Bugün bir araya gelişler, Türkiye sol çevreleriyle yapılan ortak çalışmalar da bunu yeterince pratikleştirememiştir. Bunun sebebi Kemal Pir militanlığının, sosyalist devrimciliğinin günümüzde pratikleştirilmemiş olmasındandır. Bunu yapabilecek olanların da tekil kalmaları ve Kürt özgürlük hareketi içinde mücadele etmeleri, çizginin Türkiyeli halklar cephesinde gelişmemiş olmasını ifade eder.
Bugün de Türkiye sol-sosyalist çevreler Önderlik öğretisini takip ediyor, yorumluyor ve değerlendiriyorlar, ki bu önemlidir. Ancak bu yorumların anlam kazanabilmesi, bu yorum sahiplerinin kendi zihniyetlerini egemen şoven Türklük ideolojisinden kurtarabilmeleriyle mümkündür. Hakim ulus zihniyetiyle, Türklük ideolojisiyle zehirlenmiş beyinler ve yürekleri arındırmadan Kemal Pir militanlığı yapılamaz, İbrahim Kaypakkaya direnişçiliği, Mahir Çayan öncülüğü, liderliği gerçekleştirilemez. Devletçi statükonun daha gerisindeki duruşlar hala aşılmamıştır. Bunu belirtirken, Önderlik görüşlerine kendince saldıran, karşıtlık yaptığını düşünen ve söylemleriyle sosyalizme zarar verenleri kastetmiyoruz. Ki tarih öyle bir ivme eşiğine gelmiştir ki, karşıt olmamak yetmemektedir. Bu eşikten başarıyla, kolektif inşa ruhuyla ve sosyalizmin yenilenmiş ve kitleselleşmiş komünalizmini yaratmak ancak tarihsel rol oynamayı getirecektir.
Anlamlı sözler
Burda küçük bir alıntı yapmak istiyorum: “Kürt modernizasyonunun Türk ve diğer modernizasyonlardan farkı devletsiz modernleşme olması. Ulus devletin yıkıcı yanlarına bulaşmadan kendi içerisinde bir halkın kendi modernizasyonunu bu kadar kısıtlı imkânlara rağmen başarabilmesi, tetikleyebilmesi ve varlığını ayakta tutabilmesi muazzam bir şey.” Bu ifade güçlü bir ifadedir. İddialıdır. İddiası ve gücü Türklük kompleksine düşmeden Kürtlüğe dair negatif olmayan bir düşünceyi dile getirmesindedir. Bu ifade, Kürtlük inkârının zihniyette büyük oranda aşıldığının, en azından sorgulandığının bir göstergesidir.
Bu ifade kendini bugün hala Türk milliyetçisi olarak tanımlayan bir gazeteci – yazar Gürkan Çakıroğlu tarafından dile getirilmiştir. Yarın ne olur kaygısına girmeden, konjonktürel olasılık hesaplarına düşmeden, güvensizlik inşa edici söylemlere yenilmeden ve anın etkisine de kapılmadan belirtebiliriz ki, bu söylemler önemli ve anlamlıdır. Kişinin kendisindeki zihniyet yenilenmesini anlattığı ve resmi ideolojinin uzağında özgür düşünceye yakın bir düşünce geliştirebildiği için önemlidir, değerlidir. Kuşkusuz bu sözleri övgü amacıyla değil içinde bulunduğumuz reel durumu tanımlama amacıyla belirtiyoruz.
Kaygılar ve hakikat
Türkiyeli sosyalistlerin bazılarının Kürt özgürlük hareketine dair olumlu değerlendirmeleri vardır. Başka bazılarının da Önderliğe dair de olumlu değerlendirmeleri vardır. Ancak hala Türkiyeli sosyalistlerin Önderliğin Kürt halk önderi olma konumu, Kürt halkının Türkiye ve bölge tarihindeki yerini bütünlüklü ele alan değerlendirmeleri, kendilerinin sosyalizme olan mesafelerini ortaya koyar niteliktedir. Dönemseldir, pragmatisttir ve kolektif anlam barındırmada yeterli düzeyi ifade edememektedir. Çoğunda kaygı adı altında parçalıdır, güven inşa etmeyen temeldedir. Kaygılar anlaşılmaz değildir ancak kaygı üzerinden devrim inşa edileceğini iddia etmek de hayalcilikten de öte bir durumdur.
Sosyalistler toplumun öncüsüdür. Çünkü en aydınlanmış, ufukları görebilen ve en özgür düşünceleri onlar yaratır, savunur ve gerektiğinde bedel de verirler. İçinden geçtiğimiz dönem de bu tanımı yenilediği, güçlendirdiği gibi, kişilerin ya da kurumların durumlarını da netleştirmekte, ayrıştırmaktadır.
Karşıtlık yaptığı sanrısıyla kaleme alınan kimi söylemler, Hallac-ı Mansur’u kâfir ilan eden, tanrıya şirk koştuğunu, hatta kendini tanrı yerine koyduğunu söyleyerek onu idama götüren ve kendini Abbasi Halifelerine ispatlamaya çalışan din tutkunlarının üslubundadır. Bu yaklaşımların saman alevi kadar değeri olamaz. Bu tür yorumlara girmeye gerek yoktur ancak bu yorumların kaynağına değinmek faydalı olacaktır.
Önderlik çıkışı, sosyalizmin ilerleyen, gelişen ve güzelleşen, özgür toplum hayalini sürekli yaşatan ve büyüten yanını terk eden ve kendilerini sosyalizmin rahipleri yerine koyan ve bunu da ideal sosyalistlik olarak kanıksatmaya çalışan kesimlerin varlığının anlamsızlığını ortaya koymuştur. Sosyalizmi yaşamın tamamı saymayan, kendi bireysel yaşamlarının bir köşesindeki nostaljik anımsamalara indirgeyen ya da fazlasıyla dar kesimler içindeki tek adamcılıklarını sürdürmeye çalışan kesimler Önderlik görüşlerinin tartışılmaya başlamasıyla sarsıldılar. Neden, çünkü sosyalizmi tekellerinde sayan bir ruh hali içindeler. “Kürt’ten sosyalist mi olur” hegemonyasının esiri olmuşlar.
Bu anlayışa göre, Kürt özgürlük hareketi ancak kendini, kendi ulusunu kurtarmakla uğraşır, sosyalist olamaz, o nedenle enternasyonalist de olamaz. Ancak 27 yıllık mutlak tecride ve baskıya rağmen, Önderlik şahsında hem Kürt halkının özgürlüğü, kolektif hakları gündeme geldi, büyük mesafe katedildi, hem dünyada birçok sempatizan ve komünalist yoldaş kazanarak devrimi Kürt diliyle tartışmaya başlattı. Bunu yapan bir Kürttü. Üstelik FKBDC’den HBDH’ye kadar Türkiyeli sosyalist devrimci hareketlerin birleşmesi ve ortak anlayış temelinde hareket etmeyi, eyleme geçmeyi de önemsemiş, öncülüğünü yapmıştı. Adeta dünya tersine dönmüş, cehennem boşalmış, cennet hayali yok olmuş ve cennet olasılığı çok yakına gelmişti.
Ezberleri bozmak
Tüm bunlara karşı “Sosyalizm Yeniden” konferansında değerlendirme yapan Cengiz Baysoy’un tanımıyla “Marksizmin selefiliğini” yapmak bırakalım özgürleştirici olmayı, ne kadar kazandırıcı olabilir. Ya da Önderlik görüşlerini bunca duymuş, dinlemiş ve okumuşken, karşımıza çıkan kavram setinin verili düşünceleri dağıttığı, ezberleri paramparça ettiği ve yeniye yönelişi kaçınılmaz kıldığı böyle bir anda, artık eskiyen şeyleri duymayı ya da sevmeyi ki isteyebilir ki!
Önderliğin ortaya koyduğu özgür zihniyet ve zengin kavram seti karşısında geliştirilen bu tür söylemlerin sosyalizmle, sosyalistlikle alakası yoktur. Sosyalizm bu kadar kadın özgürlüğüyle iç içe girmişken, hatta kadın özgürlüğü şartına bağlanmışken, sokak jargonuyla ya da küfürcülüğü aşamayan erkeksi korkaklık ile sosyalist devrim yapılamayacağı da açıktır. Önderlik sosyalist olmanın, özelde sosyalist erkek olmanın ölçüsünü de kadınla ilişkilenmek, kadınla özgür temelde, kadın iradesini, gücünü ve anlamını bilerek ilişkilenmek olarak ortaya koyuyor. Komplekse girmeden okumak ve faydalanmasını da bilmek önemlidir, değerlidir.
Sosyalist insan tekelci olmaz. Yaşama dair maddi manevi hiçbir şeyi tekeline almaz. Hele fikirler, özgürlükçü düşünceler hiç kimsenin malı-mülkü değildir. Sosyalizm de kimsenin mülkü değildir, kimsenin tekelinde de değildir. Bu anlamda tekelini bozmama-yıkmama adına sınıf söylemine ya da başka söylemlere sarılarak Marksizmi sosyalizmi savunduğunu iddia etmek, tarihe ve insanlığa haksızlıktır, hakarettir. Sarılacağımız insanlık değerlerimiz çoktur, ancak her değer yenileyerek, anlamını büyüterek ve savunduğu gibi yaşayarak değer olur. Aksi durumda değersizlik büyük bir yük olarak kişinin zihniyetine yapışıp kalır.
Yeniye kendini kapatmak dinsel düşünce yönteminden sıyrılamamaktır, dogmatizmin zehrine bulanmış olmayı ifade eder. Dinler dahi reformlarla yaşamın özgürleştirici yanlarını kendi sınırları dahiline alabilmiş ve kendileri de kabul edilebilir olmuşken sosyalizme yaklaşımda dini yöntemlerin bile gerisinde olmak kabul edilir değildir. Geçmiş ve gelecek ilişkisini doğru örerek bugüne dair tanımlar yapmak ve bu temelde sosyalizmde ısrar etmek, komünalist yoldaşlıkta ısrar etmek, insan olmakta ısrarın bir gereğidir.









