• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
31 Aralık 2025 Çarşamba
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Editörün Seçtikleri

Ramazan Öztürk: Bir fotoğraf savaşı başlatabilir de bitirebilir de

31 Aralık 2025 Çarşamba - 10:05
Kategori: Editörün Seçtikleri, Kültür

Dünyanın 107 ülkesinde savaşlara tanıklık eden gazeteci Ramazan Öztürk, ‘Ortadoğu’da barış gündeme geldiğinde zaman yavaşlar, ayak sürülür. Barışı istemeyenler galip geldiğinde ise her şey çok kolay bozulur’ dedi

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla 27 Şubat’ta başlayan süreç birinci yılını doldurmak üzere. Devlet ve iktidarın adımları yavaşlatması ve ayak diremesine rağmen barış umudu, Türkiye ve Kürdistan’da halklar tarafından olumlu karşılandı. İktidar ve destekçilerinin savaşta ısrarı ise giderek daha az destek buluyor.

Hem Ortadoğu’da hem de dünyanın birçok yerinde savaşları takip etmiş; dünyanın Halepçe Katliamı’nı fotoğraflarıyla tanıdığı, 107 ülkede savaşları ve savaş sonrası yaşanılanları izleyerek belgesel haberler yapan gazeteci ve foto-muhabiri Ramazan Öztürk, yaşanan gelişmeleri “Nerede barış ihtimali gelişirse orada zaman yavaşlar” sözleriyle tanımlıyor.

Ramazan Öztürk, 1975 yılında başladığı gazetecilik yaşamında gördüklerini, fotoğrafın gücünü ve Kürdistan’da son dönemde yaşanan gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi.

‘Fotoğraf bir aynadır, ne görürse onu yansıtır’

Kendisini bir haber fotoğrafçısı olarak tanımlayan ve hem fotoğraf çekip hem de haber yazdığını özellikle vurgulayan Öztürk, fotoğrafın bir ayna olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti:

“Ben bir haber fotoğrafçısıyım. Haberciyim ama hem fotoğrafı çekerim hem de haberi yazarım. Mesleğe başladığım ilk günden beri böyleydi. Benim için fotoğraf bir aynadır; ne görürse onu yansıtır. Tabii manipüle edenleri ayırıyorum. Bence kitaplar dolusu anlatamadığınız bir olayı, tek bir kare fotoğraf tek başına anlatabilir.

Fotoğraf aslında insanlığın ortak dilidir ve aynı zamanda insanlığın saf bir anlatımıdır. Bu bakımdan fotoğraf, dondurduğu anı -eğer müdahale olmazsa- hiç değiştirmeden, olduğu gibi yıllar sonrasına taşıyabilir. Fotoğraf benim için ‘acaba öyle midir’, ‘gerçekten böyle midir’ gibi şüpheler yaratmayan bir aynadır.”

Dünyanın 107 ülkesinde birçok savaşa ya da savaş sonrası yaşama tanıklık ettiğini, dünyanın pek çok kırılma noktasında bulunduğunu dile getiren Öztürk, “Ben son 30–35 yılda yaşanmış neredeyse bütün savaşlara gittim. İran-Irak Savaşı’na yıllarca gidip hem İran’da hem de Irak’ta savaş sonrası dönemi de çektim. Halepçe Katliamı, Birinci ve İkinci Körfez Savaşı, Bosna Savaşı, Kosova Savaşı, Arnavutluk’taki ayaklanma, Çeçenistan-Rusya Savaşı, Rusya’da Yeltsin’e karşı yapılan darbe…

Bir de bizim kendi ülkemizdeki savaş var; Kürdistan’daki iç savaş mesela. Orada savaş hiçbir zaman bitmedi, sürekli devam etti. Afganistan’da çatışmaları izledim; ayrıca savaş dönemleri sonrasında gidip savaşlar konusunda belgeseller yaptım.

Kırılma noktaları yaşayan dünyanın 107 ülkesinde 107 haber belgeseli çektim. Vietnam Savaşı sonrasına gittim ve savaşın insan hayatında nesiller boyu bıraktığı kötü izlerin belgeselini yaptım. Orada kullanılan zehirli gazın ve ondan etkilenen insanların üzerindeki etkilerini belgeledim. Kamboçya’da Pol-Pot rejiminin etkilerini, Mozambik’te ise iç savaş sonrasını konu alan belgeseller hazırladım yaptım” dedi.

‘Bir fotoğraf savaşı başlatabilir de bitirebilir de’

Bir fotoğrafın bir savaşı başlatabilecek ya da bitirebilecek bir güce sahip olduğuna dikkat çeken Öztürk, Halepçe Katliamı’na ait fotoğrafların Saddam Hüseyin rejiminin kimyasal silah kullandığının kanıtı olduğunu vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:

“Bir fotoğraf öyle etkilidir ki, bir savaşın başlamasına da neden olabilir, bitmesine de. Bir savaşın bitmesine örnek olarak Vietnam’da, Vietkong gerillasının kafasına dayanan silahla öldürüldüğü anı gösteren fotoğrafı verebiliriz. Bu kare, Vietnam Savaşı’nı dünyanın gözleri önüne serdi.

Mesela Halepçe Katliamı’ndaki ‘sessiz tanık’ fotoğrafı, Saddam Hüseyin’in hem İran-Irak Savaşı döneminde hem de kendi vatandaşlarına karşı zehirli gaz kullandığını ortaya çıkardı. O dönem İran’ı yöneten Rafsancani bana teşekkür etmişti. Bana, ‘Biz sekiz buçuk yıl boyunca BM’de bize kimyasal gaz kullanıldığını anlatmaya çalıştık ama kimseyi inandıramadık; çünkü herkes Saddam’ı destekliyordu. Ama sen bir gazeteci olarak bunu ispatladın ve savaşın bitmesine neden oldun’ demişti.

Bir ülkede zalim bir diktatörlük rejiminin bir ırka ya da bir inanç grubuna karşı toplu bir soykırımı düşünün; bunu belgeleyen bir fotoğrafı düşünün. Halepçe Katliamı, Irak’ta Saddam’a karşı bir delil oldu. Hatta Bush, ‘Bu bebeğin intikamını almaya geleceğiz’ demişti.”

‘Benim işim fotoğrafı çekip kamuoyunun duymasını, müdahale etmesini sağlamak’

Bir fotoğrafçının asıl işinin fotoğraf çekmek olduğunu vurgulayan Ramazan Öztürk, fotoğrafın gücünün ve etkisinin iyi anlaşılması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Savaş bölgesinde fotoğraf çekmeli miyim, çekmemeli miyim diye arada kalmadım, ancak yayınlamadığım fotoğraf oldu ama çatışma bölgelerinden değildi. Çatışma bölgelerinde ise tam aksine fotoğraf çekmeliyim ki, dünya kamuoyu olan biteni bilsin istedim. Hem vicdanen hem de eğer bir müdahale gerekiyorsa bu müdahale gerçekleşsin diye. Kamuoyu orada ne olduğunu bilsin.

Buna örnek olarak Afrika’da çekilmiş bir fotoğraf verilir; açlıktan can çekişen bir çocuğun yanında onu bekleyen bir akbaba vardır. Onu bizimkiler abartıyor. Önce insanım, sonra gazeteciyim. Çocuk mu kurtarılmalı yoksa fotoğraf mı çekilmeli? Ben çocuğu kurtarmam, fotoğraf çekerim. Çektiğim fotoğrafla dünyayı ayağa kaldırırım. Çünkü o çocuk zaten ölecek; kim bilecek? Milyonlarca çocuk ölecek. Ama ben o fotoğrafı çektiğimde, aslında çocuğu kurtarmış olurum.

Bir savaş ortamında birini kurşuna dizerlerken müdahale etmem; çünkü beni de kurşuna dizebilirler. Zaten birini kurşuna diziyorlarsa binlercesini diziyorlardır. Bu yüzden fotoğrafını çekerim. İşte Vietnam örneğinde olduğu gibi.”

Fotoğraf çekmekte hiç tereddüt etmediğini ancak bazı fotoğrafları yayımlamadığını belirten Ramazan Öztürk, bu duruma ilişkin şunları anlattı:

“Çekip de yayımlamadığım çok ilginç bir fotoğraf var. İran’da Rafsancani ile bir röportaj yapıyorum. Kimse randevu vereceğine ihtimal vermiyordu. Görüşme sırasında yanımda bir kameraman vardı; ona rica ettim, benim fotoğraflarımı çeker misin diye.

Ben giderken Halepçe fotoğraflarını çoğalttım; bir de Halepçe fotoğraflarının çıktığı Sabah gazetelerinin nüshalarını götürdüm. Eskiden İran’a giderken, yanında gazete ya da dergi gibi bir şey varsa ve orada başı açık kadın varsa boyarlardı. Ama gideceğim önceden haber verildiği için benim gazetelerime dokunmadılar. Sabah gazetesinin beş altı sayısını yanımda götürdüm.

İçeri girdim, oturuyorum. Yanımda Türkiye’nin Ankara Büyükelçisi var. Ben de iyi niyetimle kalktım, Sabah gazetesini aldım; Halepçe fotoğraflarını göstereceğim. Birinci sayfada vardı ama devamını da göstermek istiyordum. Başucuna gittim, gazeteyi açtım. İç sayfayı açınca ikinci sayfa güzeli fotosunu gördüm. Rafsancani bozuntuya vermedi ama büyükelçi ile İstanbul Başkonsolosu’nun rengi attı. Rafsancani’yi, Sabah gazetesinde ikinci sayfa güzeline bakarken fotoğrafladım.

Nereye versem kapak olurdu ama dedim ki: ‘Ben bunu yapmam.’ Bu insani bir durumdu. Bu adam bilinçli bakmadı, ben de bilinçli göstermedim. Yayımlamayacağımı söyledim. Hâlâ da yayımlamadım.”

‘Maraş katliamı küçük bir Halepçe Katliamıdır’

Türkiye ve Kürdistan tarihinin en büyük katliamlarından biri olan Maraş Katliamı’nın en bilinen fotoğraflarını çeken Ramazan Öztürk, Maraş Katliamı’nın adeta küçük bir Halepçe Katliamı olduğunu vurgulayarak, orada gördüklerine dair şunları söyledi:

“Maraş Katliamı, benim yaşım gereği ve okuduğum kadarıyla, yakın tarihte insanın anlamakta zorluk çektiği bir olay. Ondan daha büyük katliamlar da oldu, daha büyük savaşlar da oldu; ama ben kendi ülkemde, kendi yaşımın yettiği, gördüğüm ve olduğundan haberdar olduğum olaylarla kıyaslayarak söylüyorum.

Beni en çok etkileyen neydi, biliyor musun? Sokaklarda dolaşıyorduk; cesetler doluydu. Bir asker cesetleri topluyordu hem ağlıyordu hem de topluyordu. Bir sokağa girdik, evler eskiydi. Çok yaşlı bir kadın evin önünde oturuyordu. Donmuş gözlerle sokağa bakıyordu. Yanındaki evin üzerinde çarpı işareti vardı.

Dedim ki: ‘Teyze, sen bu evde mi oturuyorsun?’ ‘Evet’ dedi. ‘Bu yandakiler de komşuların mı?’ dedim.  ‘Evet evladım, ben gelin geldiğimden beri bu evdeyim; onlarla komşuyuz’ dedi.

‘Peki, teyze ne oldu insanlara?’ dedim. Ah çekti… Asırlardır bir arada yaşıyorlardı.

Bir de benim hiç unutamadığım şey şu: Sokaklarda ‘kurtarılmış bölge’ vardı. İlk gittiğim dönemlerde polis yoktu, jandarma yoktu. Benim ilk girişimden 24 saat bile geçmemişti. Dumanlar çıkıyordu, itfaiye her yere gidemiyordu.

Ben Günaydın gazetesinde çalışıyordum. Yanımda Tercüman ve Her gün gazetesinden arkadaşlar vardı. Onlara bir şey yapmıyorlardı; ülkücü, MHP’li geçinenler. Onlar yasak bölgeye gireceklerdi. ‘Benim de sizden olduğumu söyleyin, gireyim’ dedim. Kabul ettiler ve girdik. Halen evlerden dumanlar çıkıyordu.

Bıyıkları aşağı doğru sarkık biri bizi karşıladı. Bir evi göstererek dedi ki: ‘Ecevit, akşam Maraş olaylarını kontrol altına aldık dediği zaman, biz bu evi yaktık.’ Sokakta dokuz-on yaşlarında bir çocuk, ‘Abi, abi, burada bir ceset var’ dedi. Döndüm baktım; adamın kafasını taşla ezmişler, dümdüz olmuştu. Çocuk bana bunu söyledikten sonra, o ‘burayı yaktık’ diyen kişi dönüp çocuğa bir tekme salladı. ‘Ona nasıl ceset dersin? O leştir, leş’ dedi. Bunu hâlâ anlamakta zorluk çekiyorum. Sonra, o ruh halinden dolayı bıraktım, yarıda kestim.

Gittim, vilayet binasında İçişleri Bakanı İrfan Özaydın basın toplantısı yapıyordu. ‘Şöyle kontrol altına aldık’ diye anlatıyordu. Ben o ruh hali içinde ayağa kalktım ve şunu söyledim: ‘Sayın Bakan, ben kimsenin girmediği bir mahalleden geliyorum. Orada bir çocuk, ‘Burada bir ceset var,’ dediği için tekme yedi. Ona ‘ceset’ demeyeceksin, ‘o leştir’ dediler.’ Ne diyeceğini şaşırdı.

Toplanan cesetler Maraş mezbahasına getiriliyordu. Üst üste yığılmış kadınlar, çocuklar vardı. Karınları tırmıkla kesilmiş hamile kadınlar, genç kızlar… Bunları gördüm. Bir de yakaladıkları bazı ceset soyguncularını gördüm. Birini getirdiler. Ellerini duvara dayadıklarında, her kolunda beş altı saat, bilezikler vardı.

Maraş Katliamı, bana göre küçük bir Halepçe Katliamı’dır.”

‘Ortadoğu’da ne zaman barış söz konusu olsa zaman yavaşlar’

Son dönemde başlayan sürece dair izlenimlerini ve görüşlerini dile getiren Ramazan Öztürk, Ortadoğu’da ne zaman barış konuşulsa zamanın yavaşladığını belirterek sözlerine şöyle devam etti:

“Bu sürece daha önce de birkaç kez teşebbüs edildi, ancak bozuldu. Çünkü niyet barışı sağlamak değildi; siyasi rant elde etmek, oy almaktı. Bunu alamayacaklarını görünce süreci bozdular. Türkiye’nin yapısında faşist ve ırkçı bir damar var. Yaşayan kim olursa olsun, tek inanç ve tek kimlik gibi bir dayatma var. Bu algıya sahip bir kesim var. Ne yazık ki bu kesim, bizim ‘derin devlet’ dediğimiz, geri planda da var.

Zaten Ortadoğu’da ne zaman barış gündeme gelse, zaman yavaşlar, ayak sürülür. Sonunda barışı istemeyenler galip geldiğinde ise sürecin bozulması çok kolay olur. Bir-iki provokasyonla her şey altüst edilir ki biz bunu yaşadık.

Şimdi başlayan barış süreciyle ilgili herkes bir şey söylüyor ve bunu söylemekte de haksız değiller. Çünkü geçmişte yaşananlardan çıkarılan derslere ve sonuçlara baktığında bir ikileme düşüyorsun: Bozulur mu, kim neyin hesabını yapıyor, hangi menfaatler söz konusu gibi birtakım şüpheler var ve burada da haklılar.

Ben de diyorum ki: Bu sefer yine çok hesap var ama bu hesap, önceki hesaplardan daha üst bir hesap mı? Öyle olması lazım. Çünkü altında kalan, bir hesapla bu iş çözülmez.

‘Kürt meselesi çözülmeden Ortadoğu’ya barış gelmez’

Neden böyle diyorum? Çünkü Türkiye’nin en radikal, en milliyetçi partisi bu sürecin öncülüğünü yapıyor. Bir yıldır tek bir gram bile geri adım atmadı. Bu partiyi kuruluşundan bugüne biliyoruz.

Geçmişteki denemelerin çok üstünde bir akıl var. Bu şekilde çözülürse kötü mü olur? Yok, iyi olur. Gerçekten demokratik bir sistem kurulacaksa, herkes anayasal haklara sahip olacaksa ve herkes kendi geçmişiyle yüzleşme cesaretini gösterecekse, bu çok güzel olur.

Zaten böyle radikal bir adımın atılması da ancak MHP gibi bir partinin ve onun liderinin öne çıkmasıyla mümkün olurdu. AK Parti bunu tek başına beceremezdi, CHP beceremezdi. CHP’nin kendi içinde milliyetçi bir damar var; “herkes Türkt’ür” diye bakan ve bu sağlam bir damar.

Sonuca gelirsek, dünyadaki ve Ortadoğu’daki önemli gelişmelerle birlikte, dünyanın patronları şunu fark ettiler ki Kürt meselesi çözülmeden Ortadoğu’ya barış gelmez. Zaman geçtikçe de herkes zarar görür. Kendi nihai fikrime gelirsem, yasal olarak imzalar atılmadan bu sürece şüpheyle bakarım.”

Kaynak: ANF

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Erkek egemenliğine karşı mücadele eden simge bir isim: Mestûre Kurdistanî

Sonraki Haber

Siyaset Bilimci Aksoyoğlu: Süreç Suriye’ye endekslenmek isteniyor

Sonraki Haber

Siyaset Bilimci Aksoyoğlu: Süreç Suriye’ye endekslenmek isteniyor

SON HABERLER

Çanakkale’de erkek şiddeti

Yazar: Heval Elçi
31 Aralık 2025

JPPI: Yahudiler Türkiye’yi tehdit olarak görüyor

Yazar: Bedri Adanır
31 Aralık 2025

Süveyda’da patlama

Yazar: Bedri Adanır
31 Aralık 2025

Rabia Naz davası AİHM’e taşındı

Yazar: Heval Elçi
31 Aralık 2025

QSD, DAİŞ’e karşı mücadelenin 1 yıllık bilançosunu açıkladı

Yazar: Bedri Adanır
31 Aralık 2025

AYM, HAGB’yi düzenleyen hükmü iptal etti

Yazar: Aziz Oruç
31 Aralık 2025

Aldar Xelîl: Varlığınızı ‘Kürtlerin yokluğu’ üzerinden kurmayın

Yazar: Bedri Adanır
31 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır