Kim olduklarını şöyle anlatıyorlar: “Ne akil insanlarız ne alim, ama ekonominin dibe vurmasındaki baş aktörün savaş olduğunu görüyoruz, çünkü yoksullaşmanın yükünü hep beraber çekiyoruz.”
Ve devam ediyor kısa tanıtım metni:
“Çatışmalardan uzak bir bölgede, İzmir’de yaşamak savaşın yol açtığı yıkımı görmemek anlamına gelmiyor. Bombaların mahallemizde patlaması gerekmiyor çekilen acıları tenimizde hissetmemiz için. Yarım asra yakın bir süredir anaların toprağa düşen gözyaşları bizim de içimizde seller yaratıyor. Bu yüzden barış istiyoruz.”
“Bizler sustukça silahlar konuşmaya devam edecek, bizler sustukça kamu kaynakları silahlanmaya harcanacak, doğa tahrip olacak, insanlar öldürülecek, bizler sustukça anaların gözyaşı dinmeyecek…”
İlk çağrıyla bir araya gelen, aralarında Tunç Soyer, Akın Birdal, Ali Nesin, İlkay Akkaya, Senih Özay, Arif Ali Cangı gibi isimlerin, insan hakları savunucuları, barış aktivistlerinin olduğu 150 güzel insan Barışı Konuşmak üzere bir forum düzenlediler. İşte yıllardır yapılması gerekenlerin başında gelmesine rağmen hep ıskalanan şey buydu; barışı konuşmak, konuşturmak…
Basın açıklamalarını alışılmışın aksine tanınmış birileri değil, çok genç iki avukat okudu. İçtenlikleri seslerindeki titremelere yansıyor, barış istekleri parlayan gözlerinden taşıyordu. Koca koca laflar da etmeden barış için bir şey yapmalı diye toplaşmalarının gerekçesini şöyle ifade ettiler:
“Barışın sadece istemekle gelmeyeceğini, sessiz kalmanın savaş bezirganlarının işine geldiğinin farkındayız.”
Zurnanın zırt dediği yer burası işte. Milyonlarca insan, daha doğrusu bir grup ırkçı faşist dışında aklı başında hiç kimse savaş istemiyor. Bunun bir “savaş” olduğu gerçeğini zihinlerden uzak tutmaya, ısrarla “Terörle Mücadele” diyerek barış isteyenlerin sesi duyulmayacak kadar gürültü yapmalarının, barıştan söz edeni terörist ilan etmelerinin nedeni budur. Bu nedenle adı bile “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” olan ve hepsinin olumladığı çağrının muhatabı iktidarın dilinden henüz “Barış” sözcüğü duyulmadı! Onlar savaşlarını sürdürüyor, halk barışını konuşuyor gibi bir durum var ortada. O yüzden İzmirlilerin buluşması çok kıymetli ve umarım buna benzer buluşmalarla toplumun barış isteği duyulur hale gelir.
Afişlerindeki “kimseyi geride bırakmadan barış!” ifadesi de hayli dikkat çekiciydi. “Adil barış”, “onurlu barıştan” söz ediliyor ama bu “kimseyi geride bırakmadan” söylemi bence çok kıymetli. Hep, birilerini geride bırakıp önümüze baktıkça yanımız yöremiz boşaldı çünkü. İktidar sırayla saldırıp hukuk dışına itti muhaliflerini. Bu günlerde de hedefinde Kadın Mücadelesi ve LGBTİ+ lar var. AKP-MHP faşizmi şimdi de “aile şemsiyesi” altında terbiye etmek istiyor toplumu. Barışı savunmak ise muktedirler hedeflerine neyi koyuyorsa, kimi öteki ilan ediyorsa ona sarılarak mümkün. Özgürlükler ve demokrasi mücadelesinde “amalara” yer yok. Birbirimize, ötekiliğimize sımsıkı sarılmamız gerekiyor.
İzmirliler, “Barış içinde bir arada yaşamak için birleşen ellerimizin bu ülkenin geleceğini yaratacağına eminiz” diyerek tamamlamışlardı basın açıklamalarını. Ellerimizi birleştirmenin zamanıdır. Ve biliyoruz ki barış devletle tokalaşarak değil birleşen bu ellerle gelecek…
Yarın için kimselere söz vermeyin, sözünüzü yüklenip Barış Forumu’na gelin…
(15 Mart Cumartesi saat 14.00 Mustafa Necati Kültür Merkezi Yeşilyurt-İzmir)
Twitter: @izmirbarisforum
https://x.com/izmirbarisforum
Instagram: @izmirbarisforumu
https://www.instagram.com/izmirbarisforumu/
Facebook: @izmirbarisforumu
https://www.facebook.com/profile.php?id=61573941028935
Blusky: @izmirbarisforumu
https://bsky.app/profile/izmirbarisforumu.bsky.social
WhatsApp Channel:
https://whatsapp.com/channel/0029Vb41IrkDzgTDaQVwYw3G