2013-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde barışa dair önemli bir birikim ortaya çıktı
10. yılını geride bıraktığımız Dolmabahçe Mutabakatı ve çözüm sürecinde de Abdullah Öcalan’ın bugün tartışılan tarihi çağrısının içeriği mevcuttu. O dönemde de Öcalan silah yerine demokratik siyaseti ve toplumsal değişim-dönüşümü hedeflemişti
Hüseyin Kalkan
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Dolmabahçe Zirvesi için kalem aldığı metin, neredeyse “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla bire bir aynı gibi. O zaman şöyle diyordu Öcalan: “Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır. Hem gerçek bir demokrasinin, hem de büyük barışımızın temel omurgasını teşkil edecek.”
Oslo görüşmeleri manşetlerde
2007-8 yıllarında bir görüşme sürecinin yaşandığını 3 Eylül 2011’de Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) internet sitesine düşen bir ses kaydı ile bütün Türkiye öğrendi. Birkaç saat sonra geri çekilen ses kaydının DİHA’nın sitesine hacklenerek konulduğu öğrenildi. O zaman iktidarla iyi ilişkilere sahip olan ve devlet içinde güçlü olan Fethullah Gülen Cemaati mensupları, görüşmeleri engelleme girişimlerine başladılar. Kayıtların da Gülen Cemaati üyelerince süreci sabote etmek için deşifre edildiği yazıldı çizildi. Kayıtta, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) temsilcileriyle Türk Devleti görevlileri arasında yapılan müzakereler yer alıyordu. O dönem Başbakan Erdoğan’ın Müsteşar yardımcısı olan Hakan Fidan’ın, hem Abdullah Öcalan’la hem de PKK temsilcileriyle, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla ve “özel temsilci” sıfatıyla görüştüğü ortaya çıktı.
Devlet ve PKK masada
Böylece Oslo görüşmeleri kamuoyunca bilinir hale geldi, ardından Fidan’ın KCK soruşturmasında ifadeye çağrılmasıyla MİT krizi çıktı. Norveç’in başkenti Oslo’da yapılan görüşmeye, devlet adına dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, daha sonra MİT Müsteşarı olan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve başka MİT temsilcileri ile KCK’den Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Zübeyir Aydar katıldı. 8 Şubat’ta Oslo görüşmelerine katılan Fidan, Güneş ve eski MİT Müsteşarı Emre Taner, KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağrıldı. Bu sürece yönelik Öcalan’ın kavramlaştırmasıyla “paralel devlet”in önemli bir sabotajıydı.
MİT Kanunu 15 Şubat’ta Meclis’te bir gecede değiştirildi. Fidan’ın ve diğer MİT mensuplarının görevleri kapsamındaki konularla ilgili ifade vermesi Başbakanlık iznine bağlandı. MİT mensupları ifade vermeye gitmedi. O zamanki KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, haziran ayında Avni Özgürel’le yaptığı söyleşide, şunları söyledi: “Oslo’da çözüme çok yaklaşıldığını, kendisinin de süreci yakından takip ettiğini” söyledi. Karayılan, 14 Temmuz 2011’de Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 13 asker ile 7 PKK’linin hayatını kaybettiği çatışmanın sürece çok zarar verdiğini de söyledi. O zaman iktidarla iyi ilişkilere sahip olan ve devlet içinde güçlü olan Gülen Cemaati mensuplarının yargı içindeki adamları ile süreci sabote ettikleri daha sonra deşifre oldu. Oslo, devlet ve PKK’nin karşılıklı yüz yüze masaya oturduğu en önemli süreçlerden biri olarak kayıtlara geçti.
İmralı’dan Dolmabahçe’ye
Oslo’dan sonra yeni görüşme süreci direkt İmralı Adası’nda başladı. Devlet adına MİT Müsteşarı Hakan Fidan adaya giderek Öcalan ile görüştü. Süreç iki tarafça ‘Çözüm Süreci’ olarak adlandırıldı. Süreç boyunca birçok provokasyon yaşandı. 28 Aralık 2011 günü Roboski’de sınır ticareti yapan Kürt köylüleri savaş uçaklarınca bombalandı. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait F-16’lar tarafından yapılan bombalama sonucunda çoğu çocuk 34 sivil Kürt yurttaş katledildi. Uzun bir sessizlikte sonra Genelkurmay Başkanı katliamı kabul etti. “Kafile içinde PKK’liler olduğu istihbaratı alındığı” söylendi. O zaman başbakan koltuğunda oturan AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan “Katliamın Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kayıp olmasına izin vermeyeceğini” söyledi. Ancak açılan bütün soruşturmalar ‘soruşturmaya gerek yok’ kararı ile kapatıldı.

Provokasyonlar
İkinci büyük provokasyon 9 Ocak 2013’te Fransa’nın başkenti Paris’te yaşandı. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez suikasta uğradılar. PKK’nin ilk kadrolarından olan Sakine Cansız suikastını öğrenin Öcalan, “Ha bizi ha Sakine’yi vurmuşlar” dedi. (İmarlı notları, s. 18) Suikast tam da Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın içinde yer aldığı heyetin İmralı’ya gittiği süreçte yaşandı. Paris katliamının içinde en azından devletin bir kanadının eli olduğu daha sonra ortaya çıkan belgelerden anlaşıldı. Hatta Oslo’da PKK ile masaya oturan devlet heyeti içinde yer alan önemli bir MİT görevlisinin suikastı organize ettiğine dair belgelere ulaşıldı. Bütün bunlara rağmen engeller aşıldı ve bir mutabakat üzerinde anlaşıldı. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ve İçişleri Bakanı Efkan Ala ile İmralı görüşmelerini yürüten HDP heyeti Dolmabahçe’deki başbakanlık çalışma ofisinde bir araya geldi. Çözüm sürecinde ilk defa HDP heyeti ile hükümet yetkilileri ortak açıklama yaptı. Erdoğan ilk açıklamasında Dolmabahçe Mutabakatı’nı destekleyen bir açıklama yaptı. Hayırlı bir gelişme olduğunu ifade etti. Ancak 17 Temmuz 2015’te cuma namazı çıkışı gazetecilere konuşan Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını söyledi:
“Ben bu ifadeyi cımbızlamak durumundayım. Dolmabahçe Mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum” dedi ve ekledi: “Ortada bir hükümet vardır diğer tarafta grubu olan bir siyasi parti vardır. Neyin mutabakatını nasıl yapıyorsunuz? Ülkemizin geleceğine yönelik atılacak bir adımsa bunun yeri parlamentodur. Bu parlamentodan güçlü bir şekilde çıkınca onun bir değeri olur. Bölücü örgüte sırtını dayamış olanlarla bir mutabakat asla yapılamaz, böyle bir şey düşünülemez. Geçen yıl 6-7-8 Ekim tarihlerinde yaşananları unutmak mümkün değil. Bunu kim neyle izah edecek? Çağrıyı yapanlar ortada. Ondan sonra eline saz ver, cici çocuk diye çıkar meydanda göster” diye konuştu. Türkiye, Ceylanpınar’da iki polisin karanlık bir şekilde öldürülmesi bahane edilerek, Türkiye tarihinin en büyük hava hareketi ile savaş tekrar başlatıldı.
Sonuç yerine
Çözüm için ilk büyük adımı Turgut Özal attı. Kürtlerle yapmak istediği barış derin devletin muhalefetine uğradı. Süreç, Özal’ın yaşamına mal oldu. Necmettin Erbakan’ın başlattığı ve R. Tayyip Erdoğan’ın Kürt Raporu ile önemli katkısının olduğu 2. çözüm süreci 28 Şubat post-modern askeri darbesi ile son erdi. Dolmabahçe sürecini ise maalesef Erdoğan kendisi sona erdirdi. Buna rağmen çözüm süreci ‘Barış ve Demokratik Bir Toplum’ için önemli bir teorik ve pratik birikim ortaya çıkardı. Sadece özetleyebildiğimiz bu birikim bu dönemde çözüm sürecine önemli katkılarda bulunacak. Bu dosyada geçmiş deneylerin temel noktalarını özetlemeye çalıştık. Umarız önümüzdeki sürece ışık tutar.
Demokratik Cumhuriyet, Ortak Vatan
Dolmabahçe Mutabakatı, 28 Şubat 2015’te hükümet heyeti ile HDP’nin İmralı heyeti arasında yapılan görüşme sonrasında açıklanan ortak metindi. HDP Heyeti’nde Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve İdris Baluken bulunuyordu. Hükümet tarafında ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu bulunuyordu. Zirvede Sırrı Süreya Önder, Abdullah Öcalan’ın sürece ilişkin temel belirlemelerini şöyle aktardı:
“Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yi bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum. Bu davet, silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin almasına yönelik tarihi bir niyet beyanıdır. Hem gerçek bir demokrasinin, hem de büyük barışımızın temel omurgasını teşkil edecek olan olgusal başlıklarımız şunlardır:
1) Demokratik siyaset tanımı ve içeriği
2) Demokratik çözümün ulusal ve yerel boyutlarının tanımlanması
3) Özgür vatandaşlığın, yasal ve demokratik güvenceleri
4) Demokratik siyasetin devlet ve toplumla ilişkisi ve bunun kurumsallaşmasına dönük başlıklar
5) Çözüm sürecinin sosyo-ekonomik boyutları
6) Çözüm sürecinde demokrasi güvenlik ilişkisinin kamu düzenini ve özgürlükleri koruyacak şekilde ele alınması
7) Kadın, kültür ve ekolojik sorunların yasal çözümleri ve güvenceleri
8) Kimlik kavramı, tanımı ve tanınmasına dönük çoğulcu demokratik anlayışın geliştirilmesi
9) Demokratik cumhuriyet, ortak vatan ve milletin demokratik ölçütlerle tanımlanması, çoğulcu demokratik sistem içerisinde yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması
10) Bütün bu demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa
Tüm bu hususlarda beklenen tarihi gelişmelerin hayata geçebilmesi için, tahkim edilmiş bir çatışmasızlığın elzem olduğuna şüphe yoktur. Biz de HDP heyeti olarak, tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri, gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz. Barışa her zamankinden çok daha yakın olduğumuzu bilerek, emek veren ve verecek olan bütün demokrasi güçlerini selamlıyoruz.”
Devletin dönüşmesi
Zirvede ilk sözü Sırrı Süreyya Önder aldı. Önder, kısa bir girişte sonra kutu içinde verdiğimiz Öcalan’a ait belirlemeleri açıkladı. Önder’in açıklaması şöyle: “Uzun bir sürecin önemli bir aşamasına geldik. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar süregelen demokratikleşme sorunları ve son 30 yılda 40 binden fazla insanın, insanımızın yaşamına mal olan Kürt meselesinin çözümüyle ilgili yürütülen çözüm süreci çalışmalarında tarihi bir karar sürecinin eşiğinde bulunmaktayız. Başlangıcından bugüne bu sorun devletin dönüşümüyle ilişkilidir. Bugüne kadarki egemen devlet zihniyeti, bu meseleyi salt iktidarlaşma aracı olarak düşünmüş ve kör şiddetin kurbanı haline getirmekten çekinmemiştir. Dolayısıyla çözümün barış ve evrensel demokrasiyle bağı sağlıklı kurulmadıkça, kurmaya çalıştığımız demokratik barışın devlet ve toplum yapısında haktan, adaletten ve eşitlikten yana bir dönüşüm sağlaması düşünülemez. (…) Bütün bu belirlemelerin ışığında, zaman zaman aksamalar ve kırılmalarla yürütülen diyalog süreci resmî, ciddi ve sorumlu bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.” Önder bu girişten sonra verdiğimiz temel belirlemeleri sıraladı.
Bölen değil, birleştiren olacağız
Hükümet tarafından ise Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan konuştu. Akdoğan gelinen noktayı sessiz devrim olarak niteleyerek özetle şunları söyledi:
“Çözüm sürecinde önemli bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. HDP heyeti dün İmralı’ya giderek görüşme gerçekleştirdi. Biz de Sayın cumhurbaşkanımızın başkanlığında çözüm süreci kurulunda gelinen aşamayı tüm boyutlarıyla kapsamlı bir şekilde ele almıştık. Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz. (…)
Bundan sonra da özgüven içinde tartışmaktan, konuşmaktan geri durmamamız gerekiyor. Aslında gök kubbe altında konuşulmadık bir şey kalmadı. Demokrasilerde halkın desteğini alan görüşler, düşünceler ve politikalar değer kazanır. Biz de milletimizin hayır duası ve desteğiyle süreci nihai sonuca ulaştırmakta kararlıyız. Yeni anayasayı birçok köklü ve kronik sorunun çözümünde önemli bir fırsat olarak görüyoruz. Çözüm sürecinin zor, meşakkatli, akşamdan sabaha bitmeyecek bir süreç olduğunu biliyoruz. Ancak samimiyet, cesaret ve kararlılıkla sonuca ulaşacağımıza da inanıyoruz. Her zaman söylediğimiz gibi biz birlikte Türkiye’yiz ve her şey Türkiye için.”