Türkiye 100 yıllık tarihin en zor virajlarını dönmek üzere. Mevcut siyasi gelişmeler hem ülke içinde hem de bölgede can yakıcı bir sıcaklıkla devam etmektedir. Özelde Ortadoğu’da ama genelde Türkiye’de siyaset çok yoğun ve bu yoğunluktan ilkokul çocukları dahi haberdardır. Abartısız söylüyorum. Her yerde Suriye’deki gelişmeler HTŞ Kobani Kürt sorunu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın MHP tarafından meclise davet edilmesi, Kartalkaya olayları (mahkeme süreci ve sorumlu arama siyasi bir yaklaşımdır) Konya’da çöken bina, kısacası Türkiye tarihinde siyaset hiçbir zaman bu kadar popüler olmamıştı.
Tabi böyle durumlarda siyasetçilerin ön plana çıkması normal karşılanır. Yani ciddi bir uzay patlaması olursa hepimiz konunun uzmanlarından gelecek açıklamalara odaklanırız. Dolasıyla gündemde hangi kategori varsa o alanın insanlarından cesur ve ciddi açıklamalar bekleriz.
Bu sürecin hayati oranda önemliliğini kavrayan ve bu konuya ilişkin açıklamalar yapan adımlar atan siyasiler de var tabi. Örneğin MHP siyasi öngörüsünün sayesinde bazı ciddi adımlar attı. Kendi deyimleri ile söz konusu vatan ise gerisi teferruattır dedi ve sürece yön vermeye karar verdi. Bu kararın altında farklı bir oyun çıkar mı? Bunu zamanla anlayacağız. Ama en azından siyasetçi olarak sorumluklarının farkındaydı ve yöntem geliştirmeye çalıştı. Yine AKP 22 yıllık siyasetin başrol oyuncusu olarak bazı tehlikeler sezerek sürece, iyi ya da kötü yön vermeye çalışıyor. Ve bu konuda oldukça da usta sayılır. Yani şimdi kalkıp bu süreci kendisine güç kazanmak için hemen farklı bir mecraya çekebilecek kadar usta bir siyasetçi. 22 yıllık siyasi hayatında her sorunu kendisine güç katabilecek duruma getirmesini bildi ve hala da bu konuda çok iyi. Ama adamın işi siyaset. Yöntemleri kendine çekebilecek kadar da güç ve iktidar biriktirmiş durumda.
Diğer bazı partiler sayıları ve oy oranları az da olsa mevcut süreç ve yürütülen siyaset hakkında fikir ve öneri sahipleridirler. Yani işlerini yapıyorlar.
Bu konuda DEM Partiyi ayrı bir yere koyuyorum. Tüm baskılara rağmen iyi direniyorlar. Ve her zaman politika üreticileri olmuşlardır. Yani gerçekten siyaset yapıyorlar. Yöntem sorunları olabilir ama ciddi bir emek ve çaba sahibi bir partidir.
Gelelim bu ülkenin en büyük ikinci partisine. Yani hepimizin ana muhalefet dediği partisi. Bir evde baba haksızlık yaparsa hepimiz en büyük abimize koşardık. Ondan adalet beklerdik. Bir ülkenin ana muhalefet partisi o ülkede ikinci bir iktidar olarak iş görür. İktidarı o zorlar, o yönlendirir. İktidar hatalı ya da yanlış davranırsa ana muhalefet devreye girer. Hatta iktidar ana muhalefet partisinin varlığından çekinerek ülkeyi istediği gibi yönetmekten çekinir.
Bizdeki ana muhalefet partisi Tayyip beyin deyimi ile “evlere şenlik” bir muhalefet.
Hepimizin bildiği, yakından takip ettiği ve 100 yıldır kanayan bir yara olan Kürt sorununa ilişkin bazı gelişmeler yaşanıyor. Henüz bir süreç demek erken olsa da Kürt sorununa ilişkin tarihi gelişmeler yaşanıyor. Devlet bahçelinin 22 Ekim çıkışından bu yana bazı önemli gelişmeler de yaşandı. PKK lideri Abdullah Öcalan ile iki görüşme gerçekleşti ve bunu DEM Parti içinde ki bir heyet gerçekleştirdi. (Şu aralar iktidar her ne kadar ben oynamak istemiyorum dese de mendili eline almış bir kere. Yani oynamadan duramaz. Oynamak istemediği bir oyunun başlamasına müsaade etmemeyi çok istedi ama başaramadı) ilerleyen “süreçte” çok ciddi şeyler de dile geldi. Örneğin AKP ve MHP’nin her yerde dillendirdiği “ şartsız şurtsuz silah bırakacaklar çağrısına PKK lideri Abdullah Öcalan son görüşmede kısmen cevap verdi. “silahları ortaya çıkaran nedenlerin varlığından söz etti. Özetle “süreç tüm ciddiyeti ve hayatiliği’’ ile devam etmekte ve ana muhalefet partisinden adeta çıt yok.
Şimdi tamamen hakkını da yemeyelim. Bahçeli’nin çıkışından sonra Özgür Özel de bir şeyler söyledi. Ne demişti? Ben Kürtlere devlet vaat ediyorum dedi. Gerçekten ilk duyduğumda biraz gülmüştüm. Yani Sayın Özel Kürt halkı son yüz yıldır devlet kelimesini duyunca ya dağa kaçıyor ya da sınırı aşıp diğer komşu ülkelerde yaşayan Kürt köylerine gidiyor. Annem bazen babam hakkında bir anısını anlatırken “baban o zamanlar kaçaktı” derdi. Çocukken çok anlamazdık kaçak ne demektir. Büyüdük biz de kaçak olduk. Yani deneyimleyerek öğrettiler ve öğrendik. Şimdi sen bu devleti nasıl Kürtlere vaat ediyorsun. Gerçeği öğrenmek istiyorsan git bir Hakkâri’nin köyüne ve önüne gelen ilk çocuğa sor. Sen devlet istiyor musun diye sor. Sana ne cevap verirse benim de kabulümdür.
2013’te bir süreç başlamıştı. CHP yine aynı havalardaydı. Aklına nasıl korkular geldi bilmiyorum ama süreçte en sert muhalefeti yapanların başındaydı. Onun o zamanki destekçisi olan MHP bile siyasi gerçeği gördü ve kendisini tabiri caizse sistem dışına attı. Aslında bir anlamda öyle de oldu denilebilir. Altmış yıldır tekrarladığı Kürt düşmanlığının uluslararası bir sistem oyunu olduğunu mu sezdi ya da başka bir şey mi zorladı tam belli değil ama mevcut sistemin dışına çıkarak politika değiştirdi. Yani bir zamanlar beraber olduğunuz yol arkadaşınız da değişimin önünde duramadı. Siyaset bunu fark edebilmektir. Ama bizim ana muhalefet hala aynı yerde. Yüz yıl önce eline altı tane ok vermişler ve bu okları ara sıra sallayarak etrafındaki insanları korkutmaya çalıyor. Gerçi ana muhalefet liderinin o okların da anlamını bildiğinden şüpheliyim. Keza bu okları anlayan mevcut konjonktürde siyaset üretemeden durmazdı.
Neden böyle yapıyor demiyorum. Çünkü konu Êfrin olunca CHP’nin nasıl diklendiğini iyi biliyorum. Derinden gelen ama çok derinden gelen bir Kürt düşmanlığı var. Bu düşmanlık cumhuriyetin kuruluşuna kadar devam ediyor. Bu yüzden kendi kurduğu sistemin dışına bir türlü çıkamıyor. Bu çekingenliği aldığı oyların kaybedilme riski ile ne kadar alakalı bilmiyorum ama CHP kendi tabanından da kopmuş durumda. CHP’li bir iki belediye başkanının faaliyetlerini takip ettim. Gerçekten demokratlaşmaya çalıştırdıkları bir sitem kurmanın çabası içindeler. Belki radikal bir demokrasi değil ama mevcut yönetimi halka taşırmak istemeleri devamlı toplantılar yapmaları ve halkın taleplerine kulak vermeye çalışmaları önemli adımlar olarak değerlendirebilir. Yani CHP kendi tabanına da yabancılaşan bir parti durumuna geliyor. Şuanda taban ile yönetim arasında en fazla uçurumun olduğu tek partidir diyebilirim. Taban son demokrasi kırıntılarını da CHP korur niyeti ile ondan uzaklaşamıyor. Ama o umut da yavaş yavaş bitiyor. Yakın bir zamanda ülke daha ciddi bir ana muhalefet boşluğu yaşayacaktır. Ve bu konuda en demokratik programa sahip partiler öne çıkacaktır.
Tabi CHP bu gidişatı değiştirebilir de. Bunun için çok büyük değişimler yaşamasına da gerek yoktur. Yapması gereken kendi kurduğu sistemden kendini kurtarabilmesidir. Altı oku gömlek cebine koyarak yeniden bir çıkış yapabilmelidir. Ülke CHP olsa da olmasa da demokratik ulus ( buna bazıları demokratik ümmet de diyor) ve demokratik cumhuriyet tek yoldur ve o yola girilecek. Bunun başka alternatifleri de var ama şimdi CHP’nin kafasını çok karıştırmayayım.