Heyecanla beklenen ABD gezisi sonunda gerçekleşti. Gerçi gezi Birleşmiş Milletler Genel Kurul vesilesi ile gerçekleşti ancak Türkiye’de özellikle de iktidar çevrelerinde gözler Trump ile gerçekleşecek görüşmeye çevrilmişti. Bu çevreler görüşmenin kesin olduğunu söylüyorlardı.
Trump tavır mı aldı?
Erdoğan eli boş döndü. Çok büyük önem verdiği Trump görüşmesi gerçekleşmedi. Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik bir askeri hareket için izin de alamadı. Bazı isimler Türkiye’nin zaten böyle bir planı olmadığını söylüyorlar. Bu isimlere göre Erdoğan, sadece taviz koparmak için böyle askeri hareketi tehdit olarak kullanıyor. Önceki gün yapılan MGK toplantısında da tehdit dilinin tek edildiğini gördük. Güvenli bölge için atılacak adımlara destek olunacağını belirten sertlikten uzak sözler yer aldı sonuç bildirgesinde. Bildirgede, “Türkiye’nin Suriye’de Güvenli Bölge’nin hayata geçirilmesine ilişkin samimi gayretlerini daha da güçlendireceği” belirtildi. Öyle anlaşılıyor ki Trump görüşmemesi zamansızlıktan kaynaklanmıyor, bir tavırdan kaynaklanıyor. Erdoğan, o tavırda yüklü olan mesajı almış gibi. Aldığı mesaj MGK bildirisine de yansımış.
Erdoğan’ın tehditlerinin hiçbir işe yaramadığını söyleyemeyiz. ABD’den tamamen eli boş dönmedi. ABD yönetimi Türkiye’ye ekonomik konuları kapsayan bir program teklif etti, ki az-buz şey değil. Uzaktan bakıldığında bile birçok tavizi kapsadığı görülüyor. Bu paket bir nevi Erdoğan’a uzatılan bir can şimdi. Eğer gerçekleşirse Erdoğan’ın siyasi ömrünün değil, ancak iktidardaki ömrünü bir süre uzatabilir. Mesela bu paketle ABD-Türkiye arasında ticaret hacmi 19 milyar dolarda, 100 milyar dolara çıkacak. Ki bu teklif ekonominin bir süre rahat bir nefes almasını sağlar. Yine Erdoğan, S-400’leri hangarlarda bekletmeyi kabul ederse Patriotlar ve F-35’ler tekrar masaya gelebilir. Özellikle patriotlar konusunda adım atmak çok zor olmakla birlikte ABD, ipler kendi elinde olmak üzere Türkiye’ye patriot satabilir.
Ancak bütün bunların gerçekleşmesi için Erdoğan’ın güçlü teminatlar vermesi gerek. Suriye stratejisini değiştirmesi gerek. Bir değişikliğin henüz ipuçları görülmüyor. Ancak değişeceği şimdiden öngörülebilir. Sadece iç kamuoyuna yönelik dozu iyi ayarlanmış salvolar göreceğiz.
Suriyesiz Suriye konferansı
Geçtiğimiz haftanın önemli bir gündemi CHP’nin düzenlediği Suriye konferansı idi. CHP başta ilan etmişti Kürtleri çağırmayacağını, öyle de oldu. Kürtler gelmedi, rejim yanlılarına da devlet vize vermedi. CHP kendi kendine tartıştı ve sonuç bilgesinde devletin Suriye’de devletin ‘teröre’ karşı verdiği mücadeleyi desteklediğini açıkladı. Ki biliyorduk bunu.
Bu konferansla hiçbir amaç hasıl olmadı. Rejim yanlısı bir atmosfer bile yaratılamadı. İktidar Esad yanlılarının Türkiye’ye gidişine izin vermedi. Kürtler adına davet edilen, kimsenin tanımadığı bir örgütün temsilcisinin de girişi gerçekleşmedi. Bu Türkiye tarzı bir faaliyet olsa gerek. Ana muhalefet partisi bir insanı davet ediyor. Bir konferansa katılması için ama o isimin girişine izin vermiyor. Bazı konuşmacıların da elektriği kesiliyor. Yani böyle birkaç konferans daha düzenlense, Suriye sorunu çözülüp gidecek. Sayın komik ana muhalefet partisi!
AKP ve deprem
İstanbul bir deprem şehri. Çok gerilere gitmeye gerek yok, 20 yıl önce İstanbul büyük bir depreme sahne oldu. Deprem büyük can kaybına neden oldu. Sorumlular bulunmadı. Cezaevine atılan birkaç müteahhit kısa zaman içinde berat etti. Sonra çıkıp mesleklerine devam etti. Hiç olmazsa o büyük depremden sonra, deprem tehlikesini göz önünde bulunduran bir şehir planı yapmak gerekiyordu. Ancak AKP iktidarı döneminde plansız yapılaşma aldı başını gitti. Her boşluğa bir bina yapıldı. Binalar arasına nefes alacak bir boşluk kalmadı.
5.8’lik sarsıntı ile deprem yine kendini hatırlatınca, şimdi tedbir alınıyor gibi yapılıyor. “Gibi yapılıyor diyorum” bunda son derece haklıyım. Eğer depreme karış tedbir alınacaksa bu o kentin belediyesi dışlanarak yapılamaz. Kent halkının can güvenliği söz konusu ancak iktidar siyasi planlar ve oy peşinde. Deprem koordinasyonu ile ilgili yapılan toplantılarda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dışlandı. Bu tavır en hafif deyimi ile kent halkının can güvenliğini hiçe saymaktır ve CHP halkın can güvenliğini tehlikeye atan tutumu halka yeterince anlatmıyor, anlatamıyor. Eğer Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul halkının can güvenliğini iktidarın insafına terkederse, iktidar da bunu ranta kurban eder. Bu kentin sorumluluğu CHP’nin omuzlarında. Bu kent 800 bin farkla CHP’yi seçmiştir ve güvenliğimizden onlar sorumludur. Sorumluluklarına sahip çıksınlar ve iktidarın rant kaygısını İstanbul halkına anlatsınlar.