Kürt sorununun çözümü için Türkiye İmralı’da barış masasına otururken, diğer yandan MİT ajanları Paris’te 3 devrimci Kürt kadını katletti. Katliamın üzerinden yıllar geçmesine rağmen katliam hala aydınlatılmadı
Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin devlet heyeti ve BDP milletvekillerinden oluşan İmralı Heyeti arasında resmi görüşmelerin başladığı 3 Ocak 2013’te ziyaretler gerçekleşiyordu. Tarihi görüşmeler yaşanırken Kürt siyasi hareketinin öncü isimlerinden PKK’nin ve kadın örgütünün kurucularından Sakine Cansız, Kürdistan Ulusal Kongresi Paris temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez 9 Ocak günü Fransa’nın başkenti Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu lokali olarak kullanılan apartman dairesinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) tuttuğu ortaya çıkan tetikçi tarafından katledildi.
Oslo görüşmeleri
Dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, 15 Ocak 2013 günü partisinin grup toplantısında, “Başlattığımız bu barış süreci dinamitlenmek isteniyor. Buna fırsat vermemeliyiz” şeklinde bir açıklama yapmış, çözüm sürecine dönük sabotaj olarak değerlendirmişti. Oysa katliamın sonraki yılında MİT’in planı ortaya çıkmıştı. Daha sonra ‘Oslo görüşmeleri’ olarak isimlendirilen Türkiye devleti ile PKK temsilcileri arasında gerçekleşen ön görüşmelerin gerçekleştiği Ankara ve Kandil’in onayı ile Cenevre’de yapılan ilk toplantı başlamıştı. Ardından Temmuz 2008’de Cenevre’deki toplantıda, ilk görüşmelerde “Ayla Hanım” kod adıyla tanıtılan dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş ve yanında iki MİT yetkilisi daha yer alıyor.
MİT cinayeti inkar etmedi
Temmuz 2011’da sona eren görüşmelerin ardından çatışmalı ortam tetiklenirken, ardından 3 Ocak 2013’te İmralı ile ilk siyasi temas kurularak çözüm süreci başlatıldı. Fakat sürecin başlamasından 6 gün sonra 3 devrimci Kürt kadın katledildi. Katliamın tetikçisi Ömer Güney’in 2014 yılında internete düşen ses kayıtları ile birlikte katliamın MİT bağlantısı deşifre olmuştu. Tetikçi Ömer Güney ile devlet görevlisi olduğu açık olan 2 kişi katliamları planlayarak çok sayıda Kürt siyasetçiye dönük suikastleri nasıl düzenleyeceklerini anlatıyordu. Yine ismi geçenler arasında Oslo görüşmelerinde yer alan Zübeyir Aydar, Remzi Kartal ve Adem Uzun da var. Bu ses kayıtlarında yer alan kişilerin kimliğini devlet açıklamazken 14 Mart 2015’te KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Hakan Fidan’ın katliama ilişkin “Cinayet bizim tarafımızdan yapılmıştır, bunu inkâr etmiyoruz” diyerek MİT’in ortaklığını kendilerine ifade ettiklerini duyurmuştu.
Der Spiegel Dergisi ‘Türk ajanları’ işaret etti
MİT ortaklığı deşifre olurken Fransa basınının manşetlerinde de katliamın sorumluları olarak “Türk Ajanları” gösteriliyordu. Der Spiegel Dergisi, attığı manşetinde “Türk ajanları PKK’li aktivist kadınların öldürülmesine karışmış” başlığıyla verdiği haberde Ömer Güney’i “aşırı milliyetçi” olarak nitelendirilirken, MİT’in Ömer Güney’i özel olarak Paris’e yönlendirdiği, Alman ve Fransız istihbaratlarının ise bunu yeterince ciddiye almadığı belirtilmişti. Haberde ayrıca suikastla ilgili hazırlanan iddianamede geçen “Güney’e bu misyon yaratıldı. Kimliği tespit edilemeyen diğer kişilerle bu plan hayata geçirildi” ifadesine de yer verilmişti.
Dava düşürüldü
Katliamın aydınlatılması tüm kamuoyu tarafından talep edilmesine rağmen hem Fransa’da hem de Türkiye’de geniş bir soruşturma yürütülmedi. Fransa’da başlatılan soruşturma sonucunda Türkiye’de de bir hukuki süreç başlatılmış, ancak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı gölgesindeki soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı da kaldırılmadı. Katliamın tetikçisi olarak da yalnızca Ömer Güney yargılanacaktı. MİT tetikçisi Ömer Güney’in devlet ile ilişkileri delilleriyle birlikte ortaya çıkarken hakkında dava açılan Ömer Güney’in ilk duruşması Mayıs 2016’ya verilmiş fakat ardından bu duruşma önce Kasım 2016’ya sonra 23 Ocak 2017’ye ertelendi. Ve 17 Aralık 2016’da Ömer Güney, beyninde yıllardır var olan tümörün tedavisi için yattığı hastanede öldü. Katliamın tek sorumlusu olarak yargılanacak olan Ömer Güney’in ölümüyle birlikte dava aydınlatılmadan düşürüldü.
La Fayette Sokağı, 147 No’da Üçlü Cinayet
Ömer Güney tutuklu bulunurken, Gazeteci Laure Marchand’ın katliama ilişkin yazdığı “La Fayette Sokağı, 147 No’da Üçlü Cinayet” adlı kitapta Ömer Güney’in MİT ilişkileri ve Fransa ve Türkiye’nin katliamı aydınlatmamadaki sorumluğuna dikkat çekiliyor. Kitapta, bu katliamın arkasındaki sır perdesini aralamaya çalışırken yargının görmek istemediği delillere de değiniliyor. 180 sayfalık kitapta sorgu hâkiminin yürüttüğü soruşturmayı en ince detaylarına kadar ele alışına yer veren Laure Marchand, aynı zamanda Almanya’da ve Türkiye’de kendi çabalarıyla elde ettiği bilgileri de kitaba ekledi. Kitapta, Ömer Güney’in Paris’te, cezaevinde onunla görüşmek için Almanya’dan gelen bir tanıdığına, “Beni Kürt zannediyorlar” dediğini, aynı kişiye küçük bir kâğıt parçası içinde, daha sonra MİT’in Türkiye’deki adreslerinden biri olduğu ortaya çıkan bir yere ulaştırmak üzere mesaj ve kaçış planı verdiğini anlatılıyor. Katliamdan sonra ise olay mahalline birileri gizlice giriyor ve yine sorgu hakiminin evine giren hırsız sadece dizüstü bilgisayarı çalıyor.
Paris Ankara bağlantısı
Yazar, bu MİT bağlantılarına yönelik Fransız sorgu hakiminin Türkiye’den bilgi alma çabalarının yanıtsız kalmasından sonra, Fransız makamlarının olayın arka planını daha fazla deşmediğine vurgu yaparak Fransa devletinin de olayı örtbas etmeye çalıştığını ortaya koyuyor. Laure Marchand, kitabın son bölümünde, bu katliamın arkasındaki ellerin ortaya çıkarılmaması konusunda bir Paris-Ankara eksenli bağlantının varlığını da dile getiriyor.
Abdullah Öcalan: Ömer Güney küçük bir Engin Alan’dır
Çözüm sürecinin başında gerçekleşen bu katliama dair Abdullah Öcalan’ın değerlendirmeleri, çeşitli dönemlerde yapılan görüşmelere dair kamuoyunca bilinen İmralı notlarında da yer aldı. Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu tespitler, bu katliamın bilinçli olarak yürütüldüğüne ilişkindir.
26 Haziran 2014: “Engin Alan ölüm subaylarının planlayıcısıdır. Bunlar günlük planlamalar yapar, bu planlamaları da CIA’e rapor verirler. ABD Türkiye’yi altmış yıldır bunlara vermiş. Fethullah Hoca da, Türkeş de öyledir; Ruzi Nazar, Enver Altaylı ve benzerleri öyledir. Bunlar Türklük dünyası üzerine nasıl operasyon yapacaklarını planlıyorlar. Ben sadece öldürme tarzları üzerinden bile bunları çözdüm. Kürt’ü öldürme şekilleri Türk işi değildir. Bunlar Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin arkasında olduğu işlerdir. İşte Sakinelerin ölümünde de bunu görebilirsiniz. Sakine’nin ölümünü nasıl izah edeceksiniz? Bu kadar vahşi bir öldürme yöntemi bunların işidir. Ömer Güney aslında küçük bir Engin Alan’dır, NATO gladiosunun adamıdır. O cinayetleri işlerken buradan her şeyi bitirmeyi hedeflediler.”
1 Ekim 2014: “…Bu özel savaş elemanlarını iyi bilirim. Daha önce de Atilla örneğini vermiştim. Bunlar muazzam stratejisttir. Akıllıca yönetirler. IŞİD’e sağdan soldan gelen yabancı ya da Arap gençler ancak bunların azap askerleri olabilir, ama onları yönetenler farklıdır. Bu hükümeti toy bir hükümet olarak değerlendiriyorum. Soru işaretlerim var. Özelleşen özel harp AKP ile sistemleşti. Cemaat AKP ile özel harbi sistemleştirdi. Polis, yargı, ordu üzerinden örgütlenmeye gittiler. Ordunun da yarısı onlardadır. Özel harbin yeni alanı tüm valilikleri, müdürlükleri, mahkemeleri doldurdu. Hatta Sakineleri katleden cinayeti işleyen MİT birimi de bunların denetimindedir. AKP suçsuz mu, hayır, birlikte yaptılar. 2012’ye kadar birlikte yaptılar. E. Bey ve H. Bey’i de darbe ile almak istediler. Bunlar genelkurmay başkanını içeri aldıklarında rutini yaratıyorlardı. Toplumu alıştırıyorlardı.”
Sakinelerin imhasını darbeci zihniyetler yaptı
21 Ekim 2014: “…Ben burada MİT’e de sormuştum: Özel Harp Dairesi mi sizden bilgi alabilir, siz mi onlardan bilgi alabilirsiniz diye. Oslo deşifrasyonu, Sakinelerin imhasını da bu darbeciler yaptı. Bu Ömer Güney’in nerelerde çalıştığını anlatmıştım. Ömer Güney BBP’lidir. BBP de kirli bir partidir. Bunlar bu Muhsin Yazıcıoğlu’nu da bu pislikten kurtulmaya çalışırken imha ettiler. Bu aygıt güçlüdür. Yerli maşaları da çok güçlüdür. Cemaat tümüyle devrededir.
17 Aralık 2014’teki görüşmelerde Abdullah Öcalan şunları belirtir:
“Evet, Cemaate kalsaydı, PKK şimdi duman olacaktı. Baransu o zaman Taraf’ta yazmıştı. ‘21 etkili PKK kadrosu imha edilirse, mesele çözülür’ demişti. İşte Sakine bunlardan biridir. Diğerlerini bile hala yapmaya çalışıyorlar. Etkili bir liste çıkarmışlardı, tıpkı 1990’lı yıllardaki işadamları listesi gibi, Çiller’in listesi gibi. Geçmişte MİT’in de böyle planları vardı. Teoman Koman dönemini söyleyebiliriz. Sonra E. Beylerle bu değişti. Teoman Koman’ın maaşını CIA’den aldığını MİT’in onun denetiminde olduğunu sizler de biliyorsunuz.
Sakinelerin olayı öyle bir kırılma noktası ki…
Beni derinlikli anlamalısınız. Ben Reşadiye’den, Ilgaz’dan sonra PKK’yi eleştirdim. PKK benim açımdan taktik olarak da, stratejik olarak da tehlikeli bir noktada. Neler gitti diye sorarsanız, işte Sakine’leri o yüzden açtım. Sakine benim burada masaya oturduğumu duyunca ayağa fırlayıp olumlamış, çok güzel demiş ve destek vermiş bir arkadaştı. Onun için hedef seçildi. Sakinelerin olayı öyle bir kırılma noktası ki, Türkiye’de 19 Mayıs kadar önemli. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi kadar, II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvetmesi kadar önemlidir. 27 Mayıs, 12 Mart darbeleri kadar da önemlidir. Bundan sonra 9 Ocak tarihi de bizim için önemli bir tarih olacaktır.
Washington merkezli bir komplodur
Ben burada katliamın, darbenin siyasi içeriğini açıklıyorum. H. Beyle 50 toplantı yaptıysak, hepsinde bir olay önümüze geldi. Çıplak aramalardan, tecavüzlerden, KCK operasyonlarından Roboski’ye kadar böyle değerlendirmek lazım. Şimdi bu Sakinelerin olayında ortada belgeler olmasına rağmen, ben benimle görüşme yapan heyetin bunu hayata geçirdiğine inanıyorum. Benim analitik değerlendirmemin önemsenmesi gerekir. Ben neden inanmıyorum, beni sorgulayın. Velev ki Erdoğan’ın bu cinayetten haberi, hatta onayı var. MİT onayından geçmiş de olabilir. Ama benim görüştüğüm yetkililer, imzaları da olsa, onayları da olsa, belgeleri de olsa bu onların kararı değildir. Bu tarihi bir tespittir. Benim siyaset yapma tarzım böyledir. CIA ve Gladio üzerinden Washington merkezli bir komplodur. Benim tarih bilincim var, derin devlet gerçeğini iyi biliyorum. Lobiler, Anadolu’yu ele geçirme planı çerçevesinde 60 yıldır her türlü şeyi yapıyorlar. Kendi cumhurbaşkanını, başbakanını bile götüren bir yapı var içerde. Mevcut darbe mekanizması bugün de iş başındadır. 50 tane H.F. olsa da başbakan da olsa bunu önlemeye yeterli değil.”
‘En etkili kadınlardan biriydi’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, 1991 yılında bürosunda tanıştığı ve Avrupa ziyaretlerinde görüştüğü Sakine Cansız’a ve mücadelesine dair konuştu.
Cezaevinden 1991’de çıkan Sakine Cansız’ın ofislerini ziyaret ettiğini belirten Eren Keskin, “Ofise girdiği andan itibaren herkesi etkileyen değişik bir yapısı olduğunu fark ettim. Gerçekten de bugüne kadar tanıdığım en etkili kadınlardan biriydi. Ofisimize geldiği andan itibaren samimi kişiliğiyle hemen her konuda sohbet etmeye başladık” dedi
Cezaevinden çıkan Kürt tutsaklar için düzenlenen geceye Sakine Cansız ile birlikte katıldığını söyleyen Eren Keskin, “Daha sonra da birlikte İstanbul’u gezdik. Genel olarak yaşadığı baskıları, Kürdistan’da yaşadığı haksızlıkları anlattı ve Diyarbakır Cezaevi’nde yaşadığı işkenceleri, o işkencelerin korkunçluğunu iliklerinde hissederek anlattı. Bunları konuşurken onda en çok dikkatimi çeken şey bu coğrafyanın barışa ihtiyaç duyduğu, eşit koşullarda bir yurttaşlığın hüküm sürdüğü bir coğrafyada yaşamak istediğiydi. Hep bunları hissetim. Ben, Sakine Cansız’ın savaşı kutsadığını görmedim, duymadım. Hep barıştan, barış için mücadeleden söz ediyordu” diye belirtti.
Kaynak: JINNEWS / MA