Neye inanıyorsanız onun aşkına; kimi, neyi seviyorsanız onun hatırına, masanın her iki tarafına, barış umuduna saygı duyun. Politik ilerleyişinizin sanatı da barış siyasetinden geçmeyecek mi?
Bir tarafı zayıf gösterip, onun üzerinden güçlenemezsiniz. Bir tarafı alçak göstererek onun üzerinden yükselemezsiniz. Bir tarafı çaresiz gösterip, onun üzerinden ortak aklın çaresi olamazsınız. Bir tarafı şartsız ilan edip, şartlarınızı inşa edemezsiniz. Bir tarafı tutsak edip, onun üzerinden özgürleşemezsiniz.
Bir tarafı yok sayıp onun üzerinden var olamazsınız. Bir tarafı tehdit ederek yenilmez olamazsınız. Bir tarafı hukuksuzlukla suçlayıp, hukuku bir silah olarak kullanamazsınız. Bir tarafın sözünü anlamsız kılmanın üzerinden sözünüz anlam kazanamaz.
Bir tarafı ötekileştirme üzerinden kendiniz olamazsınız. Bir tarafı adaletsiz ilan edip, siyasi hırsla adaleti inşa edemezsiniz. Bir tarafa hakaret ederek övgü kazanamazsınız.
Bir tarafın dilini anlaşılmaz kılmanın üzerinden dilinizi anlaşılır kılamazsınız. Bir tarafı muğlaklaştırma üzerinden şeffaflaşamazsınız. Bir tarafı illegalleştirmenin üzerinden legalleşemezsiniz.
Kendi barış sözünüze herkesten farklı anlam yüklemeyin, anlamsızlaştırırsınız. Son tahlilde barış her iki tarafın silahsız çözümüdür.
Zaten bunlar değil miydi yarım asırdır yaşatılmayan acı, bırakmayan savaş gerekçeleri. Biz kadınlar ömürler verdik Jin Jiyan Azadî ile ortak yaşam inşasına. Bizi biz yapan toplumsal barış mücadelesine.
Hiç değilse barış umudu taşıyanlara eşit yaklaşın; tarafların yaşadığı acı, kan, yıkımları eşitsizlemeyin, gözyaşlarını farklı renklere boyamayın. Çatışmalarda yaşanan acılarla henüz yüzleşmemiş ülkemizde yaraları daha fazla kanatmayın.
Zaten bunlar değil mi, barışın bu kadar gecikmesine neden olan.
Bu nedenle değil mi, savaşın kazananı olmadığını bile bile bu kadar beden ödeten.
Ve buna sebep “Her iki taraf için de mutlak zafer ya da mutlak yenilgi olmayacak, bu kör dövüşe son vermek… ne inkâr, ne isyan” (1) diyerek, mutlak tecrit altında barışa öncülüğü görev sayan…
22 Ekim 2024’ten bu yana havaya düşen cemrenin yolunu döşeyen atmosferden 27 Şubat 2025’te Marmara sularına düşen cemrenin gününden barış çağrısının yayılması; oradan kara, ak, kızıl, umman denizinden Hint Okyanusu’ndan Beş deniz (2) ülkesine umuda dönüştü.
Toprağa düşmeye hazırlanan cemrenin arifesinde ateşkes dağlardan yankılandı. Beş deniz ülkesi cihanda dağda buluştu.
Artık zaman barışın baş aktörü Rêber Öcalan’ın benzeri baş aktörlerle yan yana barışı özgürleştirmenin zamanıdır, her geciktirme anı, yolun hızlı koşucularını yavaşlatır, güven ve itibara zarar getirir.
Dünya ‘umut ışığı’ dedi barış çağrısına; bu ışığı zayıflatmayın; bırakın tarih yeniden Mezopotamya’dan cihanı aydınlatsın!
Zulümxaneden tililerimizle barış mücadelesinin yoluna koyulduk. Tüm sivil örgütler, insan hakları, hukuk kurumları, kadın hakları hareketleri, şahsiyetler, aktivistler… insanım diyen herkes bu yola koyulursa, çocuklara demokratik, eşit, özgür yarınlar inşa edilebilir.
Her çocuk mutlu hikayelerle doğma hakkında sahip, ülkemizin çocuklarına mutlu hikayelerle doğacak yarınlar için yan yana kol kola barışın inşasında buluşalım.
(1) Abdullah Öcalan
(2) Ortadoğu’nun tarihteki adı