Şüpheli şekilde yaşamını yitiren Aysun Yıldırım’ın ölümü dellilere ve DNA örneklerine rağmen 7 yıldır aydınlatılmadı
Türkiye’de kadın cinayetleri yalnızca bireysel suçlar değil, kadın yaşamını hedef alan politika destekli sistematik bir kıyım haline gelmiş durumda. Her geçen gün yeni bir kadın yaşamdan koparılırken, faillerin cezasız bırakılması ve devletin suskunluğu, şiddeti körüklemeye devam ediyor. Kadın katliam failleri indirimlerle serbest bırakılırken, şüpheli kadın ölümleri ise ‘intihar’ denilerek kapatılıyor. Gerçek soruşturmalar yürütülmeden dosyalar rafa kaldırılıyor, kadınlar katlediliyor ama kimse yargılanmıyor. Bu karanlık tabloyu en çarpıcı biçimde gözler önüne seren dosyalardan biri, 2018 yılında şüpheli şekilde yaşamını yitiren Aysun Yıldırım’a ait. Aysun Yıldırım’ın dosyası, iki kez takipsizlik kararıyla kapatıldı. Ne bir dava açıldı ne de gerçekler araştırıldı. Ölümünün ardından geçen yıllarda ailesi adalet arayışını sürdürürken, sistem suskun kalmayı tercih etti.
Aysun Yıldırım’ın şüpheli ölümü yalnız değil. 2018’den bu yana, en az bin 386 kadın benzer şekilde yaşamını yitirdi. Kimi zaman ‘düşme’, kimi zaman ‘intihar’, kimi zaman ‘kalp krizi’ denilerek üzeri örtülen bu katliamlar, failler kadar sessizliği tercih eden adalet sistemiyle de büyüyor.
‘Allah’a emanet ol’ cümlesi dosyayı kapatmaya gerekçe yapıldı
İstanbul’un Sefaköy ilçesinde, 28 Şubat 2018 günü Aysun Yıldırım’ın çalıştığı binadan atlayarak ‘intihar’ ettiği iddia edildi ve bu şekilde şüpheli bir biçimde yaşamını yitirdi. Ancak, atladığı iddia edilen yerde parmak izine rastlanmadı. Aysun Yıldırım’ın ölümünün ardından ne cep telefonu incelendi, ne HTS kayıtlarına bakıldı, ne de DNA analizi yapıldı. Soruşturma sürecinde yalnızca Aysun Yıldırım’ın erkek arkadaşı Ozan T.’nin hastanede savcıya gösterdiği bir mesaj esas alınarak dosyaya takipsizlik kararı verildi. Aysun Yıldırım’ın yaşamını yitirdiği gün Ozan T.’ye görüşmek istemediğini belirterek ‘Allah’a emanet ol’ mesajını gönderdi. Bu mesaj, dosyada temel delil olarak kabul edilerek, intihar ettiği kanaatiyle dosyaya takipsizlik kararı verildi.
Bir yıl sonra DNA incelemesi: Ozan T.’nin DNA’sı bulundu
Ailenin avukatının itirazı üzerine tekrar açılan dosyada, DNA testi olaydan neredeyse bir yıl sonra yapıldı ve HTS kayıtları dosyaya eklendi. Yapılan DNA incelemesinde, Aysun Yıldırım’ın tırnaklarının arasında Ozan T.’nin DNA’sı bulundu. Ayrıca, Aysun Yıldırım’ın yaşamını yitirmeden önce Ozan T.’nin ofisinin bulunduğu bölgede olduğu da ortaya çıktı. Bu kanıtların ardından Ozan T. tutuklandı. Ozan T.’nin tutuklanmasından sonra dosyaya bir tanık eklendi. Tanığın ifadelerinin ardından Ozan T., 2020 yılında adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Uzun süre karakola giderek imza vermemesine rağmen hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. Avukatların itirazı üzerine hakkında yeniden adli kontrol kararı verilince, imza atmaya da gitmeye başladı.
Dosya bir kez daha kapatıldı
Ozan T., DNA’sının bulunmasına karşı savunmasında Aysun Yıldırım ile olaydan üç gün önce fizikken görüştüğünü iddia etmişti. Adli Tıp Kurumu’na, üç gün önceki fiziki görüşmeden dolayı tırnakta DNA izinin bulunup bulunamayacağını soruldu. Bir yılı aşkın bir süre bu sorunun yanıtını beklendi. Adli Tıp, bilimsel ve detaylı rapor vermek yerine, ‘Kalması mümkün, kalabilir de kalmayabilir de’ gibi bir yanıt verdi. Savcılık Ozan T.’nin savunmasını doğru bularak 2018 yılından 2025 yılına kadar 5 yıl süren dosyayı dava açmadan 2023 yılında bir kez daha takipsizlik kararıyla kapattı.
Başvuru 2 yıldır cevapsız
Takipsizlik kararına karşı, 2023 yılında Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. Etkin bir soruşturma yürütülmemesi ve kuvvetli deliller bulunmasına rağmen, savcılığın kendisini mahkeme yerine koyarak dosyayı delil yetersizliğinden kapatmasına karşı yapılan bu başvuruya, aradan geçen iki yıla rağmen hâlâ yanıt verilmedi. Geçen yedi yılda, mevcut delillere ve tanıkların çelişkili ifadelerine rağmen, Aysun Yıldırım’ın şüpheli ölümüne ilişkin kimse tutuklanmadı.
‘Sanmasınlar ki Aysun unutuldu, mücadelemiz devam edecek’
Kızı için yıllardır adalet mücadelesi veren Hüsniye Yıldırım, yaşadıklarını anlatmaya kelimelerin yetmediğini söyledi:
“Bize ‘yüksekten düştü’ denildi; ancak düştü denilen yerde parmak izleri yoktu. Biz bir evlat verdik toprağa. Bu acıyı ne bir savcıya ne de başka birine anlatabildik. Elimizde yeterli deliller olmasına rağmen, savcılar her ne oluyorsa ‘soruşturmaya yer yok’ diyerek dosyaları kapattılar. Benim Aysun’um gibi dosyalarda adaletin sağlanmaması, diğer cinayetlerin artmasına sebebiyet veriyor. Etkin bir soruşturmayla kadın cinayetleri durdurulabilir. Kadın cinayetlerinin önüne neden geçilmiyor? Bu soru, benim için hâlâ aklımda bir soru işareti olarak duruyor. Bugün nasıl hukuksuzca, adaletsizce insanları içeri alıyorlarsa, kadın cinayetlerini durdurmak da mümkün. Sanmasınlar ki Aysun unutuldu, mücadeleden vazgeçildi. Hak ettiği cezayı alana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Bizim gibi ailelere sahip çıkılması gerekir. Bu acıyı yaşayan ailelere söyleyeceğim tek şey: Asla mücadele etmekten vazgeçmesinler.”
Kaynak: JINNEWS