CTP Kadın Örgütü Genel Sekreteri Mine Karaca’yla konuştuk:
Herkes çok mutlu ve umutlu. Yeniden yüzümüz gülüyor. Halk bunu zafer gibi görüyor. Biz başardık ama işimiz bitmedi. Daha yürünecek çok yolumuz var. Erken bir genel seçimin de kapıda olduğunu düşünüyoruz
Nesli Şahiner
Güzellikleri ve başarıları yerine Türkiye’nin ‘arka bahçesi, ‘yavru vatanı’ gibi tanımlamalarla anılan, mafyalarla, suçlarla gündeme gelen Kuzey Kıbrıs, 19 Ekim’de cumhurbaşkanlığı seçiminde büyük bir sürprize imza attı. Yıllardır AKP iktidarının desteklediği adayların seçilme geleneği yıkıldı ve seçimi ana muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman kazandı. Bu değişimin Kıbrıs’a nasıl yansıyacağı, mevcut tabloyu ne derece değiştireceği henüz bilinmese de önemli bir eşiğin aşılması açısından oldukça önemli.
Kıbrıs’taki seçimde değişimin nasıl gerçekleştiğini bizzat öznesine sorduk. CTP Kadın Örgütü Genel Sekreteri Mine Karaca ile seçim öncesi ve sonrasında yaşananları, yaptıkları çalışmaları ve kadınların rolünü konuştuk.

- Kuzey Kıbrıs’ın öne çıkan sorunları neler Mine Hanım, siz nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası hukuk dışında yer alması, tanınmıyor olması, izolasyonların olması bizim hayatımızın her döneminde sorun olarak karşımıza çıkmaya başladı. 2004 yılında, Annan Planı referandumuna Kıbrıslı Türklerin evet demesi ve barışa dair umutları Kıbrıslı Rumların hayır çoğunluğuyla yıkıldı ve sonrasında süreçler bizi gün be gün geriye götürdü. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tek başına hakim olması, Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole etti. Yani bu çok büyük bir sorun bizim için. Kıbrıslı Türkler dünyaya ulaşımda çok ciddi sorunlar yaşıyor. Yani yurdunuz var ama yeriniz yok.
- Kıbrıs Türkiye’den giden mafyaların cirit attığı, kara para aklanan, uyuşturucu, yasa dışı bahis, insan kaçakçılığı gibi suçların işlendiği bir yer olarak da gündeme sık sık geliyor. Böyle bir Kıbrıs’ta son seçimde ne oldu da ana muhalefet partisinin lideri cumhurbaşkanı seçildi?
En başta şöyle söyleyeyim; Kıbrıslı Türkleri dünyada ciddiyetle temsil edecek, toplumu birbirinden ayrıştırmayacak, birleştirecek bir lider ihtiyacı vardı. Tabii ki bunun yanında ülkemiz ciddi anlamda bir ekonomik krizin içerisinde. Hayat pahalılığı, insanların geçim sorunları, sosyal devletin sorumluluklarını yerine getirmeyişi, eğitimden sağlığa her alanda çöküş yaşanması, mevcut hükümet yönetiminin devlet sorumluluklarını yerine getiremeyişi, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları Kıbrıs halkında tabii ki bir isyan yarattı. Bütün bunlar yaşanırken, Rum kesiminin Kıbrıslı Türklere uyguladığı izalasyonların artması. Uluslararası hukuka uygun Kıbrıslı Türklerin AB kimliği hakları ile ilgili sıkıntıların yaşanması, mülkiyet sorunlarıyla ilgili, yabancılara mal satışıyla ilgili davaların başlaması Kıbrıslı Türkleri tamamen içe hapsetti. Sizin de örnek verdiğiniz gibi; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin uluslararası hukukun dışında yer alması sadece Türkiye’nin değil, başka ülkelerin de kara para, uyuşturucu, insan kaçakçılığı gibi kirli işler çeviren mafyalarına ev sahipliği yapmasına sebep oluyor. Bizler bu toprağın insanlarıyız, Kuzey Kıbrıs’ta güven ve saygı içerisinde yaşam sürmek istiyoruz. Bizler için insanların hangi siyasi görüşten olduğunun, kökeninin hangi ülkeden olduğunun, hangi dine mensup olunduğunun bir önemi yok. Herkes birbiriyle kardeşçe yaşayabiliyordu. Böyle bir ortamımız vardı ama son yıllarda özellikle son 4-5 yıldır artık sokağa çıkmaktan korkar olduk. Şu anda ülkemizdeki kontrolsüz nüfus artışı nedeniyle ülke kaynakları mevcut nüfusa yetmiyor. Bütün bunlar halk tarafından bir tepkiye dönüştü. Tabii ki en çok da kadınlarımız; sosyal devlet eksikliklerinden kaynaklı bakım hizmetleri, ev hizmetleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı vs. Bunlar devlet tarafından karşılanmadığı için bu sorumlulukları da kadınlar üstlenmek zorunda kalıyor. Kadınlar ekonomik zorlukları en fazla yaşayan bireyler olduğu için daha çok tepki gösterdiler. Bu seçim sonucu tüm bu etkenlerin tepkisidir. Tabii şunu da eklemek istiyorum; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bu güne kadar yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rauf Denktaş’tan sonra ilk turda yüzde 60’ın üzerinde oy alarak seçilen ilk Cumhurbaşkanıdır Tufan Bey. Bu çok büyük bir başarıdır. Toplumun sesinin duyulması gerekiyor.
- Yıllardır bazı iddialar var. Kıbrıs’taki seçim süreçlerine AKP iktidarının müdahale ettiği, kendisinin istediği adayların kazandığına dair. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ben şöyle düşünüyorum; evet müdahale Kuzey Kıbrıs’ın neredeyse tüm seçimlerinde yaşanan bir şey. Aslında tüm toplum üzerinde bir algı yaratılıyor. Türkiye Cumhuriyeti siyasi ve mali anlamda her zaman bizim yanımızda olan bir ülke olduğu için Türkiye’nin destek vermediği bir adayın kazanması durumunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Türkiye ile olan ilişkilerinde sorun yaşayacağı algısı yaratılıyor. Meclisimizde kurulan hükümetlere baktığımızda koalisyonlar ya da tek başına kurulan hükümetler de oldu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hiç bu kadar kötü yönetilmedi, hiç bu kadar uzaktan komutayla da yönetilmedi diyebiliriz. Yaşanan her sorunda hükümet ortakları uçağa binip Ankara’ya gidip geri geliyorlar vs. Tabii ki bunlar da seçim sürecinde müdahale olarak da algılandı. Bizim daha önce de birçok cumhurbaşkanlığı seçiminde tepkimiz aynı oldu ama dediğim gibi algı yöntemi oldu. Türkiye’den birileri geliyor, ziyaretlerde bulunuyor, bu ziyaretlerde oyunuzu şuna verin gibi telkinde bulunuyorlar. Benim gözlemlediğim bu tür müdahalelerin halk üzerinde pek etkisi olmuyor.
- Bu seçimde de geldiler ziyarete ve bildiğim kadarıyla Süleyman Soylu da oradaydı.
Evet, Süleyman Bey geldi, Fatma Şahin geldi, bir de futbolcu çocuk getirdiler. Bunun yanında Türkiye’deki mevcut iktidara mensup bazı vekiller ve belediye başkanları da geldi. Aslında bu müdahaleler toplumun büyük kısmında ters tepti. özellikle Türkiye kökenli yurttaşlarımız tarafından da çok büyük tepkiyle karşılandı. Yani ‘Bizim kendi siyasi irademiz vardır, aklımız vardır. Biz kime oy vereceğimize kendimiz karar verebiliriz. Bu ülkede kimse bize bir şeyleri dikte edemez’ dediklerini kulaklarımla duydum. Özellikle kadınlar bu konuda çok daha fazla tepkiliydi. Yani yapılan müdahaleyse eğer ters tepti. Yani başarısız bir propaganda oldu.
- Peki nasıl bir seçim süreci yaşadınız, nasıl bir çalışma yürüttünüz?
CTP Kadın Örgütü olarak uzun soluklu bir saha çalışması yaptık. Hedefimiz bu topraklarda her kadınımıza ulaşmak olduğu için birçok ev ziyaretleri yaptık. Her ilçedeki örgüt başkanlarımızın aracılığıyla organize edilen ziyaretler gerçekleştirdik. Sonrasında her ilçede düzenlediğimiz “Kadınlar Geleceğe İmza Atıyor” kahvaltılarıyla adayımız Tufan Erhürman’ı kadınlarla bir araya getirdik. Her bir kahvaltımızı inanılmaz katılımla çok başarılı şekilde gerçekleştirdik. Kadınlarımız Tufan Bey’e kararlılıkla desteklerini beyan ettiler. Kahvaltılarımız Mağusa’dan Lefkoşa’ya, Girne’den İskele’ye, Lefke’den Güzelyurt’a çok güçlü bir etki yarattı. Kadınlar ikna olduysa değişim başladı demektir. Bunlar önemli şeyler. Stratejik olarak kadın örgütümüz hep sahaya inerek çalıştı. Yani merkeze toplamaktansa her taraflara yayıldık. Önümüzdeki dönemde de bu çalışma sistemi aynı şekilde devam edecek.
- Çalışmalarınızın güçlü olması dışında bu seçimin diğer seçimlerden farkı nedir sizce?
Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde kutuplaştırmayı başardılar. Bu seçim sürecinde de onun için çok çabaladılar. Müslümanıydı, Türkiye’lisiydi, Kıbrıslısıydı, zenginiydi, fakiriydi vs. Her şekilde toplumu kutuplaştırmak için uğraştılar ama başarısız oldular. Geçen seçim bunu başardılar. Aradaki farkın bu olduğunu düşünüyorum. Bu seçimde solda bir bütünlük sağlandı. TDP Başkanı Zeki Çeler partisi adına tam destek beyan ettiler. Bunun dışında Tufan Bey’in etrafında sağ görüşten kişilerin de yer alması, Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş’ın destek göstermesi, bağımsız milletvekilleri Jale Refik ve Ayşegül Baybars’ın da destek vermesi. Tüm bunlar Kıbrıs halkının bütünleşmesiydi aslında. Ersin Tatar’a sağdan üç parti mevcut hükümetin ortakları destek verirken, Tufan Bey arkasına halkı aldı. Seçim süresince oyunlara gelmedik. Agresif hallere düşmedik. Parti merkezimizden alınan kararlar, söylemler en yukarıdan en aşağıya aynı oldu. Ağız birliği ile propagandamızı sürdürdük.
- Yönetim değişti ve cumhurbaşkanı muhalif partinin başkanı oldu. Bu değişim Kıbrıs’a nasıl yansıyacak?
Tufan Bey halkın tüm kesimlerini kucaklayan bir kişi, Cumhurbaşkanlığında da ilk 100 günde yapacaklarını bir basın toplantısında açıkladı. Yani orada da birçok alanda uzman kişiler tarafından oluşturulacak masalar olacak. Hükümete gerektiğinde öneriler getirebilecek, çalışmalar hazırlayabilecek bir noktada olacak. Dış temaslarda da Kıbrıslı Türkleri ciddiyetle temsil edebilecek Kıbrıs sorununa vakıf bir lider. Biz 5 yılda bu anlamda çok şey yitirdik. Temsiliyet diyor, yani sizi temsil edeceğim diyor. Bizi dünyada temsil edecek tek liderdir. Türkiye ile ilişkilerde de hiçbir sıkıntı yaşayacağımızı düşünmüyoruz. Tufan Bey zaten uzun yıllar orada eğitim görmüş, bürokrat olarak çalışmış. Diplomasiyi çok iyi bilen bir kişi. Herkes çok mutlu ve umutlu. Yeniden yüzümüz gülüyor. Halk bunu zafer gibi görüyor. Biz başardık ama işimiz bitmedi. Mesela bakın bu çok önemli; başardık ama işimiz bitmedi. Daha yürünecek çok yolumuz var. Erken bir genel seçimin de kapıda olduğunu düşünüyoruz.
- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, seçimden sonra Kıbrıs için ’81 Düzce’den sonra 82’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olması artık hayat memat konusu haline gelmiştir’ dedi. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizim için esas olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkililerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin seçim sonuçlarına dönük açıklamalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm iktidar ve muhalefet yetkilileri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti seçimlerinin meşru olduğunu ve seçim sonuçlarına karşı saygılarını beyan ettiler. Bu bizim için son derece önemlidir.
- Son olarak Türkiye’deki kadınlara, halklara mesajınızı alabilir miyim?
Türkiye’nin demokrasiye çok ihtiyacı var, demokratik sisteme çok ihtiyacı var. Herkesten de bu temennileri duyuyorum aslında. Bundan sonrasında bunu başarırsınız umarım. Halkın iradesini gerçekten gösterebileceği, müdahalesiz, şaibesiz bir seçim olur. Her şey adaletli ve güzel olur sizin için, bizim için de tabii ki. Yani bir ayağımız orada, sizin de bir ayağınız burada, hepimiz için daha güzel günler olsun.









