Kürtler, dostları, demokrasi güçleri, toplumsal hareketler, sosyalist ve sol hareketler, kadın hareketleri; yeni, demokratik, özgür bir Türkiye ve yeni bir Ortadoğu için çalışmalıdır. Emperyalist sistemin bölgedeki etkisi kırılmak isteniyorsa Kürt dinamiği iyi görülmeli ve iyi anlaşılmalıdır
Haydar Ergül
Tarihi günler yaşıyoruz. PKK, 27 Kasım 1978 günü kuruldu. Bu 27 Kasım PKK’nin 47. kuruluş yıldönümüdür; yani 47. yılını tamamladı, 48. yıla girdi. PKK, 48. yılında kendisine tarihe mal olmuş bir misyon biçiyor; yani kendini feshetti. PKK, 6-7 Mayıs tarihlerinde yaptığı 12. Kongre ile başta örgütsel yapısı olmak üzere bütün çalışmalarını sonlandırdı.
Yine 47. yıl dönümünde, PKK’ye sempati duyan, onu ilgiyle takip eden ve onun bayrağı altında varlığını açığa vuran toplumsal kesimlerde hâlâ derin bir duygusal-manevi gelgitlerin yaşandığını söylemek gerekir. Buradan baktığımızda, PKK’nin 27 Kasım’da kuruluşunu ilan etmesi ve ardından yoğun isyan-direniş mücadelesi, 52 yıl önce doğuşunu ağır Kürt inkârının ve adeta “Kürdün kendi kendisine inkâr” ettiği koşullar içinde gerçekleşmiştir. Çeşitli Kürt çevrelerinde Kürtlük bir hakaret, bir küfür gibi algılanmaktadır. PKK doğuşu bir anlamda Kürt ulusal ve toplumsal değerlerin sıfır noktasında gerçekleşmiştir. Çok ağır koşullarda bir doğuş başarılmıştır.
27 Kasım 1978 öncesi, beş yılı aşkın bir gruplaşma dönemi yaşanmıştır. Kamuoyunda Apocular diye bilinen, ama grubun kendisine Kürdistan Devrimcileri diye isimlendirdiği bir dönemdir bu. 1973’te başlayan bu beş yıllık dönem, Özgürlük Hareketi açısından esas tarihi dönemdir.
Her türlü doğuş çok zordur; hele hele neredeyse Kürt toplumun kendi kendini inkâr ettiği, kendi gerçeğini reddetmeye başladığı koşullarda bir doğuş gerçekleştirmek son derece zor olmuştur. O zorluk başarılmıştır. Özcesi sıfır noktasından bu günlere gelinmiştir.
PKK’nin doğuşu ve tarihsel bağlamı
Kuruluş sürecine doğru giderken, yaşanan esasen ideolojik ve düşünsel bir direniş ve doğuştur. Çünkü Kürdün kendi kendini reddetmiş olması, özünde kolektif aklını yitirmesinin gerçekleşmesidir. Kürt akılsızlaştırılmıştır. Bir toplum ortak düşünceyle, duyguyla, maneviyatla vardır; geleceğe ilişkin ne yapacağını ortak düşünmeyle, ütopyasıyla vardır. Ama 70’ler Kürdistan’ında böyle bir şey yoktur. Kürdün bir ideolojisi, bir düşüncesi, bir maneviyatı bırakılmamıştır. Kürt ideolojisiz kılınmış, kavramsız bırakılmıştır. O açıdan 1973-78 dönemi kavramsal direniş ve diriliş dönemidir.
Kürt bir ideolojik akla ihtiyaç duymaktadır. Çünkü ideolojik akıl yoksa ortak yaşam parametreleri de oluşmuyor. Akılsız, ideolojisiz bırakılan Kürt toplumu paramparçadır. Apocular bu temelde ideolojik diriliş sürecine girerler. Apocu gruplaşmayı gerçekleştiren gençlerin yaş ortalamaları 25’in altındadır. Harıl harıl dünyayı, insanı, kuram-teori anlamak için araştırma, inceleme ve okumalar yapmaktadırlar, eğitim ve tartışmalar yürütürler. O gençlerden bir olan Mazlum Doğan’ın günde 300-400 sayfa teori kitabı okumaktadır. O dönemin tarihselliği, düşüncenin mayalandığını, şekillendiğini, içerik ve anlam kazandığını gösterir. Bu düşünce yoğunluğu ve pratiği ilk manifesto Kürdistan Devriminin Yolu 6 Eylül 78’de yayınlanır. 27 Kasım 1978 PKK kuruluşuna bu temelde gidilir. Doğuş bu zeminde gerçekleşir. Daha sonraki süreç ise pratiğe dökme ve açılımdır; çünkü düşünce yaratılmıştır, ideolojikleşme esas itibarıyla gerçekleşmiştir.
Bu sadece saf bir kavramlaşma da değildir. Giderek grup içerisinde bir maneviyat kazanma, ortak davranış ve refleks geliştirme, yoğun bir ajitasyon ve propaganda programını Kürt toplumuna inançla, fedakârlıkla yayma söz konusudur. İlk yürüyüşçüler inandıkları için inandırıcı olmaktadırlar. Küçük bir grup, dünyayı ve kalpleri fethetme ruh haliyle hareket etmektedir. O ruh, bu çalışma içerisinde kuşkusuz Abdullah Öcalan’ın çok tarihi bir rol oynadığı, öncülük yaptığı bir ruhtur. Grup içerisinde motivasyonu geliştirir ve giderek bunu bir partileşmeye dönüştürür.
Abdullah Öcalan “ruhumun yarısı” dediği Haki Karer’in şehadeti önemlidir. Partileşme Haki Karer’in anısına verilen bir cevaptır. Partileşme, mücadeleyi daha üst bir evreye, politik bir evreye taşır. Sonraki süreç ise bir açılımdır, toplumsallaşmadır, halklaşmadır; nefes nefese bir maratondur ve gerçekleşmiştir.
Yeni başlangıç ve manifesto
47. yılında PKK kendini feshetmiştir ama feshederken mücadele değerlerini yeni döneme aktarmıştır. Ve yeni bir başlangıç ve tarihsel bir dönemden geçiyoruz.
PKK neden kendini feshetti?
Birincisi: Kürt varlığı ortaya çıkarıldı, Kürdün “Ben Kürdüm, Kürt halkıma ve toplumuma aitim, onun toplumsal değerlerinden mutluluk duyarım, onları severim” diyebildiği varlık açığa çıkmıştır. Ölümle yaşam arasında gidip gelen, umutsuzlaşan, motivasyonunu kaybeden, bezgin ve yılgınlığı geride bırakan Kürt insanı “Ben varım, buradayım ve tarihsel bir hakikatim” aşamasına vardı. Bu, kendi varlığını açığa çıkarmaktır, toplumsal varlığını gerçekleştirmektir. Kürt kendi varlığından güç alıyor, motivasyon kazanıyor: “Ben başarırım, ben Kürdüm, Kürdistanlıyım” diyebilen umuda ulaşılmıştır.
Buna bağlı olarak ikinci: “Kürt yoktur, Kürt Türk olabilir, Arap olabilir, Fars olabilir ama Kürt olamaz” anlayışı da tarihe gömülmüştür. Günümüzde artık herkes Kürt’ün varlığından söz ediyor. Kürt vardır; hem bölgesel düzeyde (Ortadoğu ve Kürdistan düzleminde) hem de küresel çapta vardır. Böylece Kürt varlığı iki yönlü gerçekleşmiştir. Hatta öyle bir varlık gerçekleşmesi ki, son yüzyıllarda dayatılan ulus-devlet ve tekçi ulus anlayışına karşı demokratik ulus; kapitalist moderniteye karşı alternatif demokratik modernite; tarihin düzgün-doğrusal bir hareket ya da kahramanların yarattığı bir gerçeklik değil, halkların ve zamanımızın özgürleşme mücadelesinin devlet komün ikileminde devleti aşma zamanının geldiği anlayışı ortaya konmuştur. Demokratik ulus temelinde, demokratik modernite paradigmasıyla komünal yaşamı yeniden kurma dönemini açmıştır. Demokratik Toplum Manifestosu ortaya konulmuştur.
12. Kongre’de PKK’nin kendini feshetmesi bu iki büyük hakikatle gerçekleşmiştir: Kürt varlığı hem kendine hem küresel, bölgesel ve Türkiye ölçeğinde kabul ettirilmiş; hukuk dışına çıkarılan Kürt yeniden hukukun içine alınması ve demokratik entegrasyon süreci başlamıştır. 48. yılında Özgürlük Hareketi, yeni manifestoyla yeni bir başlangıç yapmıştır.
Güncel gelişmeler ve gelecek perspektifi
47 yıl önce Kürdün muhatabı yoktu, Kürt muhatap kabul edilmiyordu, “Kürt yok” deniliyordu. Ama bugün Kürt muhatap haline gelmiştir ve bu pratikte de gerçekleşmiştir. 21 Kasım’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde alınan bir kararla, İmralı Adası’nda esaret altında tutulan Abdullah Öcalan’ı ziyaret etme, onu dinleme ve bir anlamda onunla müzakere etme kararı alınmıştır. Komisyona bazı partiler (başta CHP) üye vermemiş, adaya giden heyet AKP, MHP ve DEM Parti’den üç kişilik bir heyet olmuştur.
Bu ziyaret neden anlamlıdır? Çünkü Kürdün inkârını sağlayan, isyanları ve direnişleri bastırma kararlarını alan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bu kararlar alınırken ağırlıklı siyaseti temsil eden ve ideolojik-siyasal zemini hazırlayan CHP’dir. CHP’nin bu tavrı ayrı bir değerlendirme konusudur ama içinde iki eğilim çekişmektedir: Biri 1920-30’ların inkârcı paradigmasında ısrar eden, Kürdün ancak “Türklüğü kabul etmesi halinde” merhaba diyebileceğine inanan eğilim; diğeri ise utangaçça da olsa Kürt sorununu çözme eğilimi. Komisyona üye vermeyerek eski paradigmanın hâlâ baskın olduğu görülmüştür. Türkiye toplumu da henüz tam olarak bu dönüşümü içselleştirememiştir; “Halkımız razı değil” deniliyor. Peki bu “razı olmama” halini kim yarattı? Toplumlar yönlendirilir. Bu soru CHP’ye sorulmalıdır.
Heyet gitti, Abdullah Öcalan’la yaklaşık 3 saat görüştü. Sızan çok sınırlı bilgilere göre görüşme sadece Türkiye ile sınırlı ele alınmamış; genel Kürdistan, başta Kuzey ve Doğu Suriye’nin yeni yapılanması olmak üzere bütün parçalar konuşulmuştur. Kürdistan, Ortadoğu’nun merkezindedir; tarihsel diyalektik de böyledir. Abdullah Öcalan sadece Kürtlerin değil, bölgenin tarihi dinamiğini temsil eden bir liderdir. Onu ziyaret etmek bu anlama gelir. Artık şu gerçekleşmiştir: Geçmişte “Kürt yoktur” diyen Meclis, bugün “Kürt vardır ve temsilcisi Abdullah Öcalan’dır” noktasına gelmiştir. Kürdün muhataplığı kabul edilmiştir. Bu, tarihi bir dönüm noktasıdır. İnkârdan tanımaya, baş müzakerecisini tanımaya ve görüşmeye başlama tarihi bir aşamadır.
Bundan sonrası açıktır: Kürtler, dostları, demokrasi güçleri, toplumsal hareketler, sosyalist ve sol hareketler, kadın hareketleri; yeni, demokratik, özgür bir Türkiye ve yeni bir Ortadoğu için çalışmalıdır. Emperyalist sistemin bölgedeki etkisi kırılmak isteniyorsa Kürt dinamiği iyi görülmeli ve iyi anlaşılmalıdır.
47 yıl önce Kürt yoktu, PKK o koşullarda doğdu. Koşullar değiştiği için kendini feshetti. Eski paradigma ile hareket edemezdi. Yeni bir paradigma, yeni bir oluşum oluşacaktır: Demokratik Toplum Paradigması. Bu gerçek görülmelidir. Başarı için koşullar vardır; umut, inanç, motivasyon ve başarma azmi vardır. 1970’lerde, 52 yıl önce Özgürlük Hareketi çıkış yaptığında Kürt kendi kendini reddetme aşamasındaydı. Oradan “Ben varım” diyerek toplumsal varlığını çıkardı ve kabul ettirdi. Bugün bölgesel ve küresel düzeyde muhatap alınan bir güce dönüştü. Umutsuzluğa gerek yoktur; umut büyüktür, başarı olacaktır. Kürt halkı diğer halklarla birlikte özgür ve barış içinde yaşayacaktır. Nitekim 25 Kasım Kadın Şiddetine Karşı Mücadele Günü’nde on binlerce kadının sokaklara dökülmesinde Özgürlük Hareketinin attığı bu tarihi adımların büyük rolü vardır.
Özgür toplum özgür kadındır; kadın özgürse toplum özgürdür. Kölelik reddedilmiştir. Böyle tarihi bir süreçten geçiyoruz ve başarı gelecektir. Kürtler ve Önderi Abdullah Öcalan artık kabul edilen bir hakikattir. Nitekim ada ziyaretinden hemen sonra MHP lideri Devlet Bahçeli açıkça “Bu sürecin götürülmesinde Abdullah Öcalan en ciddi, en önemli muhataptır” demiştir. “Beni eleştirenler oluyor, idam edilsem ne olur? Önemli olan Türk-Kürt kardeşliği” diye eklemiştir. MHP’nin lideri bu noktaya gelmişse, Kürt halkı açısından başarmamak düşünülemez. Zorluklar vardır ama daha pozitif adımlar atılıyor, atılacaktır da. Bundan sonra pozitif entegrasyon yasaları gelmelidir. Bunun gerçekleşmesi için başta Kürtler olmak üzere özgürlükten ve demokrasiden yana tüm güçlerin, bireylerin daha çok çalışması, örgütlenmesi ve umudu büyütmesi gerekmektedir.









