HDP’nin önceki eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın yazısı ile, Kürt özgürlük hareketi saflarında Sayın Öcalan’ın çağrısı ile ilgili, havuz medyasının uydurduğu “farklı merkezler”in hepsinin birleştiği ve tereddütsüz biçimde Öcalan’ın etrafında kenetlendiği kanıtlandı.
Birbiriyle organik ilişkisi olmayan, ancak Kürt halk çoğunluğunun desteklediği, Kürdistan’ın dört parçasında, Türkiye metropollerinde, Avrupa’da ve dünyanın hemen hemen her ülkesinde var olan sayısız örgütün, saflarında en küçük bir bölünme belirtisi olmadan birleşmesi dünya tarihinde belki de tek örnektir. Bunda Öcalan’ın büyük önderlik yeteneğinin yanında, hareketin saflarındaki yöneticilerin ve kadroların olağanüstü bilinçli, kararlı ve inançlı olması özellikle vurgulanmalıdır.
Devlet ve iktidar bu resme dikkatle bakmalıdır. Böylesine stratejik bir değişim ve dönüşüm aşamasında bu dallı budaklı, legalinden illegaline, silahlısından silahsızına, kadınından erkeğine, yaşlısından gencine milyonların saflarında yer aldığı bu hareket, birkaç saat içinde Öcalan’ın çağrısı etrafında bölünmez bir birlik oluşturmuştur. Evlatları PKK saflarında şehit düşmüş anneler, babalar, kardeşler, tüm hısım ve akrabalar, bir an için “evlatlarımız yenildi mi ki silah bırakıyorlar, PKK’yi lağvediyorlar?” sorusuyla sarsılırken, az sonra kalplerinin sesini susturmuş, yüzlerce yıllık tecrübeyi biriktirdikleri hafızalarını canlandırmış, bilgelere taş çıkartan ulusal akıllarıyla Önderlerinin sesine kulak vermişlerdir. Onlar Hallac-ı Mansur gibi, “Enel Apo, Enel PKK” diyenler olarak şüphelerinden sıyrılmış, duygularını, nasıl şehit evlatlarının acısını yüreklerine bastırdıysalar, aynen öyle Öcalan’ın çağrısını yüreklerine bastırmış, beyinlerine ise yazdırmışlardır.
Devlet ve iktidar işte böyle bir halkla ve hareketle karşı karşıya olduğunu bilmelidir. Böyle bir halkla ve hareketle oyun oynanamayacağını düşünmelidir.
Kandil’le İmralı’yı, PKK ile DEM Parti’yi, Öcalan’la Demirtaş’ı, Rojava’yla Bakur’u, Sünni Kürtle Alevi Kürdü, milliyetçi Kürtle yurtsever ve sosyalist Kürdü birbirine düşürmek için yürütülen psikolojik savaş, bu sıradan aklın alamayacağı “Önderlik hareketi” karşısında iflas etmiştir.
Elinde tank, top, uçak, yargı, polis ve istihbarat olmayan, her türlü bürokratik hükmetme aracından yoksun, derya ortasında ellerine zincir vurulmuş bir insan etrafında milyonları birleştirmiş, tek bir çağrısı ile tarihi bir adıma toplumsal rıza yaratmıştır.
Bir de devlet ve iktidar aynadaki aksine bakmalıdır. Aynada ne görüyorsunuz? Böyle bir çağrıyı “zorla dayattık” diye diye, Kürt halkını bin bir parçaya bölemeyen sizlerin aynadaki hayaliniz nicedir? Medyanızda “acaba Erdoğan’la Bahçeli arasında anlaşmazlık mı var?” diye soruyorlar. Acaba devletin içindeki bir kesim “süreci” baltalıyor mu? Ordunun bir kesimi başkaldırmış da, “ateşkese rağmen hala HPG güçlerini neden bombalıyor?” “Neden TBMM’de bütün partiler toplanıp, “süreci” birlikte yönetemiyor?” tartışması yapıyorsunuz.
Bakın, Öcalan ve PKK silahları bırakma ve örgütü lağvetmeye karşılık, eğer devlet ve iktidar demokratikleşmeye razı olmazsa, halkını ikna etmek için ne diyor? “Sözlerinde durmazlarsa, fedai timlerimiz, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayacak, içiniz rahat olsun” diyor mu? Ama siz demek zorundasınız, çünkü yüz yıldır Kürt-Türk kardeşliğini öylesine yıktınız ve Türk halkını öylesine Kürde karşı düşmanlaştırdınız ki, şimdi yaptığınız “demokratik uzlaşmaya” kendi tabanınızı ikna etmede zorlanıyor, o nedenle kışkırtıcı dilden vazgeçemiyorsunuz. Kürt halkı sabırlıdır. Provokasyona gelmeyecektir. Sizin kendi tabanlarınızı ikna etmenizi dikkatle izleyecektir.
Ama bir an önce bu dilden vazgeçin. Henüz seçim sandıkları kurulmadı. Elinizdeki muazzam imkanlarla “süreci” garantiye alacak hukuki ve politik adımları atabilirsiniz, demokratik bir anayasa yapabilirsiniz. Seçim gününe hala zaman var. Bunları yapınız. En fazla ilk seçimde iktidarı kaybedersiniz. Ama Türkiye dört parçada altmış milyonluk Kürt halkını kazanır.
Kürt halkını kazanmanın ne demek olduğunu da Demirtaşların, Bakırhanların, Hatimoğullarının, Bayıkların, Hozatların ve en başta da Öcalan’ın konuşmalarını, yazılarını okuyarak anlayın. Bu yazılarda kuvvetli bir barış ve demokrasi iradesi var, aynı zamanda kendi öz gücüne duyulan eşsiz bir güven var.
Barışırsanız kazanırsınız.
“Barışmazsanız kaybedersiniz” demiyorum. Çünkü siz bunu benden daha iyi biliyorsunuz.