HTŞ lideri Şara, Esad’dan sonra iktidara gelince hiçbir şeyin eskisi olmayacağını söylüyordu. Batı bloku bu yeni takım elbiseli sivil giyimli şahsı Suriye’nin yeni lideri olarak gördükleri için heyetler göndererek ne gibi değişiklikler olduğunu yakından takip ettiler. En hevesli heyetler Türkiye tarafından gönderildi. MİT başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camii’nde namaz kılmasından sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Kasyun Dağı’nda Şara ile birlikte Şam’a karşı çay içti. Türkiye’nin Şam hükûmetine destek vermesinin en önemli nedeni Kürt kazanımlarını boşa çıkartmaktı. SMO ile SDG’ye karşı saldırılar hızla devreye sokuldu ve halen de bu saldırılar devam ediyor. Rojava’da bu saldırılar Türk devletinin askeri desteğiyle daha da derinleşti. HTŞ yönetimi SDG ile görüşmeler yaparken silahlar susmuştu. SDG’nin Suriye’de demokratik bir yaşam olması için önerdiği maddeler HTŞ tarafından kabul görmedi. HTŞ de aynı Türk devletinin istediği gibi silahlarıyla birlikte teslim olmalarını dayattı. SDG tarafından bu kabul edilmeyecek bir konu olarak değerlendirildi. Abdi ile Şara anlaşırsa ne olur? Bu da bir ihtimal.
Bugüne gelindiğinde neden SDG’nin silah bırakmadığı çok daha anlaşılır oldu. İlk önce Dürzilere saldırılar başladı ve orada direnişle karşılaştı HTŞ güçleri. İsrail sınırına yakın bu bölgelerde İsrail ordusu da Hermon Dağı’nın etrafını işgal ederek Şam hükümetine uyarıda bulundu. Hermon Dağı’nın Suriye için çok önemli bir yer olduğu da aşikâr. Dürziler HTŞ’ye karşı direniş içinde olduklarını ve savaşmaya devam edeceklerini belirttiler. Önemli bir konu da Lazkiye ve Tartus’ta yaşayan Alevilere yönelik katliam girişimleri. Esad’ın artıkları bahanesiyle insanlık dışı suç işlemeye başlayan HTŞ’ye bağlı güçler katliamı daha da arttırdı. Kadın, genç, çocuk demeden insanlar öldürülüyor, işkence ediliyor ve cesetler yollarda bırakılıyor. Evlere baskın yapılıyor ve yağmalanıyor. Alevilere karşı mezhepsel bir intikam peşinde olan bir çete rejimi şu an görevde. Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan destekli bu El-Kaide ve IŞİD kökenli yeni Suriye hükümeti, insanlık suçu işlemeye devam ederken dünyanın sessiz kalması endişe vericidir.
Alevi katliamlarını Türkiye’de de yaşadık. Çorum, Maraş ve Sivas’ta ‘tekbir’ getirerek cinayet işleyenleri unutmadık. Hatta yakın bir zamanda Sivas katliamını gerçekleştirenlerin cezaevinden tahliye olduğunu da öğrendik. Sivas’taki katliamı yapanlar ile bugün Lazkiye ve Tartus’ta katliamı yapanlar aynı zihniyetin ürünüdür. Dikkat edilmesi gereken bir konu da iktidarın bu katliamlara ses çıkartmamasıdır. Erdoğan tapu mühendisliğinden bahsedeceğine mevkidaşı, sevgili kardeşi Şara’yı uyarması ve kınaması gerekmiyor mu? HTŞ terör örgütü olarak kendini ispatladı. Bu arada ilginç haberler de internet sayfalarında yayımlanıyor. Ürdün Dışişleri bakanı Ayman Safadi açıklama yaptı. “Ürdün, Irak, Lübnan ve Türkiye IŞİD’e karşı Suriye ile ortak operasyon başlatma konusunda anlaştı.” Suriye’nin başındaki adam zaten IŞİD’li, kime ne operasyonu yapıyorsunuz. Bu dört ülkenin operasyonu kamplarda ve SDG kontrolündeki cezaevlerinde bulunan IŞİD’lileri kurtarma operasyonu olur anca.
Bilindiği gibi PKK Kürt sorununun sonucudur. PKK kendini feshetse bile Kürt sorunu çözümlenmiş olmayacaktır. Ancak gerçekçi müzakereler olursa çözüm istenildiği şekilde gelişir. Özgür olmayan bir taraf varsa ki, maalesef konum olarak oradayız, müzakerenin de özgür olması düşünülemez. Hele bu müzakereler tehdit altında olmaya devam ederse sonuç alınamaz. Bu müzakerelerin önemli bir ayağı da Kürtlerin birlikteliği olacaktır. Siyasi olarak bu birliktelik dünya kamuoyunu da olumlu olarak etkileyecektir. Dillerimizle, inançlarımızla, kültürlerimizle bir bütünlük sağlandığında müzakere masasında Kürtlerin elinde önemli bir koz olur. Erdoğan’ın, Fidan’ın ve Bahçeli’nin tehditkâr söylemlerini boşa çıkartacak en önemli şey birlikteliğimiz olacaktır.